EzraGövdesi hırslı parıltının göbeğine düş kamaşıyor Efrat edasıyla sessizliği ürküten siyah atlar şahlanıyor içimden Içimizden geçiyoruz... O bahçenin içine her daldığımda Yokluğun kalbi melodiler üflüyor kırmızının dudağına galiba Neşve-gah cümlenin başında uzun bir yola mola veren harfler Adını çağırır...çık gel Gün içimin karışıklığını düğümleyip öldürüyor her şeyi Sesi zedelenmiş göğün gül yüzlü ağrısına ayaklarımı toparla Ruhum kaydıkça oralara gece parmaklarında şiirlerim sayıklıyor Avuçlarından geçiyoruz.. Biraz su verin ışığın yankısından O,o benim gözleriyle doyduğum şehir Karanlık kavuruyor uçurum kenarında şakağımı Sen an oluyorsun ki,dilimin ağında sözlerinle doğuyorum Bağışla yarabbi gönlümün harına cız eden bağrı Darlıyor zaman mevsim aralağında beni Yıkarsam kendimi õlemem bir daha Boğazıma takılan kuşları giyinen rüzgar kırılır Yol kırılır Ben kırılırım Konuşsam yağmurlarla üzerine üzerine Susmak erdem diyorlar Bari sen yağ aklımı kirpiklerinden sağanak düş’e Ömür kısalıyor Ey yastığına başımı koyduğum sevgili Ay’ında gül,tül’ünde ay’ım Sefalet çeken bayağıları gözümün nurundan indirip Müntehir sancıya sal... Dokunma ezra alçaktan bakanlara Dokunma çivitrengi uykularımın arzu-hallerine Amber kokulu ağacın duldasında Güneşi içeceğim Bir gören olmasın seni Olmasın bir gören Kalpten ruha düş Vakti Ey sevgili Sabrın her ahvaline şükür ederken Rüyalar cereyan etsin ilahi makamla kulağına Sol yanımdan kalkıyoruz believer Sür gemini denize Mavileşiyoruz ....... |
Çağrı, çıkıp gelene gül vakti olsa gerek.
Şiirin atmosfere yaydığı enerji hoş ve güzeldi.
Tebrik ve sevgiyle.