Nefesnefesin sesleştiği kof sığlıkta göğü yokladı dalgınlığın isi.. kaldırımların yüz doğurduğu yolda mahşer itilişi/ öteki bir yalnızlığa buz salkımı. eğreti değişmenin ninnileştiği kesilmelerde ayaklarım hâlâ iyiler gözümün öz yangınında havada eriyen çocuklar suskunluğun yatağında bilmez yaşımı döner gidenlerin sofrasıyla başımdaki uykuya Ki, karanlığın renkli kuşlarla uçtuğu seste boşluğa ısmarlanan evler hayallerin peşi sıra... silinen zaman saatlerinden sakınıyorum denizleri gün akşamlara yanaşan gülün içimdeki hüznü sancılı sayıklamalarla yüzümün göçebesinde dışarıya çıksa şehir dağılır korkular bir hayli uzağa ilkin yağmurları alırım ellerinizden bir Annenin ağacına.. sonra küçük depremleri omuzlardan açılır yollar aklımın ayarındaki yokuşa kışkırır kendime bakan sağanaklar. ey kentin gürültü kokan aynası düşde ve dilde sağ bir yüz.. ölümü yendiğimizde İyidir yan yana olmamız çünkü, kırık gülüşlerde hep birşeyler eksik karanlığın merdivenleri sabaha çevrildiğinde düşecek düşmeler en derinlere Ve kalkacak ortalık rüzgâr geldiğinde ellerimizde boş kafes. ...... |
içi şiir
dışı şiir
_Bazılarının sandığı gibi mısralar duyguların değil, yaşanmış deneylerin sonucudur. Tek bir mısra yazmak için birçok şehirleri, insanları ve nesneleri görmüş olmak, hayvanları tanımak, kuşların nasıl uçtuğunu duymak ve sabahları çiçeklerin açılırken nasıl titrediğini öğrenmek gerekir. Bilinmez yerlerdeki yolları, beklenilmeyen rastlamaları ve uzun zamandır yaklaştığını sezdiğimiz ayrılışları, esrarı daha aydınlatılmamış olan çocukluk günlerini, size anlayamadığınız sevindirici bir haber verdikleri zaman kalplerini kırdığınız ana babaları, derin ve tehlikeli değişmelerle garip bir şekilde başlayan çocukluk hastalıklarını, kapalı odalarda geçen sessiz günleri, deniz kıyılarındaki sabahlamaları, denizin kendisini, denizleri, yükseklerde çağıldayan ve yıldızlarla uçuşan yolculuk gecelerini yeniden, yeniden yaşamak gerekir._