Gecenin üçüne sakladım ben ömrümün yekununu
Otobüslerin kalkış saatlerine ayarlamıştım oysa hep saatimi…
Ve hep, Gölgelere yaktığın ateşlerde, Ussuz bir çöl gibi rüzgarlarda savrulurdu külleri bekleyişlerimin. Islak ayak izlerinin bir serap gibi yitişinin ardından belirirdi yavaş yavaş, Sen geçen dakikalarıma mağrur, aklımdan karanlığa varan çizgiler... Takvimlerin sen sen dökülen sararmış küf kokulu yapraklarına inat, Saatimin tik takları bir köle gibi adımlarını takip edip dururdu nedense ardından... Oysa bir feveran eylerdi de nice zamandır derbeder yüreğim, Bir an olsun bulamazdı yine de huzur, yokluğunda yetim şiirlerim. Bekliyorum yine, flu yağmurlarında ıslansın eteğin yürürken çamurlu sokaklarda, Bekliyorum, yağmurlar yine bir ab-ı hayatın içkinliğinde değsin dudağından dudağıma, Belki sessiz, belki siyaha nazır şeksiz, narsız yanışlarımda, Bekliyorum hala, sazlığından sürgün bir ney gibi inlerken yine gölgem yokluğunda. Dönsün bir otobüsün daha ıslak tekerleri bir topaç gibi mazime, saatlere inat, Karışsın sakil düşüncelerimle tozlanmış duvar saatimim akrepleri, yelkovanları, İnlesin yine de, huysuz bir ihtiyar kadın gibi hayata ah ile tükürüp, saatimin tik takları. Gecenin üçüne sakladım ben, haberin olsun tüm ömrümün yekununu... Belki bir dakika ötesine koydum, belki de gerisine tüm mektuplarımı... Ufuk beşe vardığında, Siyah iplik, beyaz iplikten ayrıldığında, Ben yollarda olacağım, sakın unutma... Ufuk sessizden kaybolduğunda, Ve ateşlerin sönmüşse eğer kavuşamadan bana, Anla ki, bir daha... Hiiiç ama hiç kavuşamayacağım... Sana... Asla... |