güneşten ışık çalıp ışıldayan yıldızlar kendinizi güneşten parlak mı sanırsınız düşsel cümlelerimi alıp giden hırsızlar çoğu takım olmuşlar hepsini tanırsınız
ey gecenin gözleri bana dik dik bakmayın uzanırım göklere ipinizi sökerim yalancı ateşleri boştan yere yakmayın bulut olur üstüne gözyaşımı dökerim
bir kederin içinde hepiniz ufaldınız sizler çoktan öldünüz boş yere dönersiniz tanrınızın elinden veraset mi aldınız yarın sizi unutur bir anda sönersiniz
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Ölü Yıldızlar şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Ölü Yıldızlar şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Benim bu siirde en çok dikkatimi çeken sey, "düşsel" sözcügünün Afet hanim tarafindan kullanilmasi. Kendi büyüklerimden ve onlarin emsallerinden bugüne kadar bu sözcügü hiç duymadim. sel-sal ekleri elbette yeni degil fakat bu sözcük için aslinda gayet yeni sayilir, son 10-20 bilemediniz 30 senenin aliskanligi, sel-sal ekleri varolsa da, genelde düş sözcügü için onun yerine "hayal" ya da ne bilim hülya veya rüya kullanilirdi. Düşsel yani hayali, acaba hece sayisindan dolayi mi bu kullanim tercih edilmis cidden merak ettim. Rahmetli dayim bize kizardi, olay dedigimizde, olay da ney, hadise derdi :)) bu birnevi aslinda belirli dünya görüsüne sahip olan insanlar lugati gibi birseydi. Elbette "olay" yerine "hadise" herkes diyebilirdi bundan 20-30 ya da 50 sene önce, fakat 70'ler 80'lerden itibaren, olay sözcügünü tercih edenler ile hadise sözcügünü tercih edenler belirli kesimin insanlariydi. Eskiden bir insanin konusma seklinden, seçtigi sözcüklerden o kisinin karakter ve içtimai dünyasina dair sonuçlar daha kolay çikardi, çikarilabilirdi. Niye kafayi "düşsel"e taktim, çünkü sonraki sözcükte dikkatimi çekti. Düşsel cümleler, halbuki cümle yerine düşsel tümceler diye yazilsa idi, derdim ki yeni zamana dair sözcükleri kullanmis saire burada. Fakat düşsel ne kadar yeni zaman ise, cümle de aksine daha eski zamanin sözcügü, yani yeni ve eski kombinasyonu gibi geldi. Bakin farkinda olmadan kombinasyon dedim, birlikteligi, ikili baglantisi ya da aklima gelmeyen birsürü baska sekilde daha Türkçe ifade edebilecekken kombinasyon demem aslinda tuhaf.
Ben iki tane sonuca vardim nihayetinde, eger burada saire hanim hece sayisi ile alakali olarak tamamen tesadüfi olarak o sözcükleri kombine etmediyse, ki o halde ihtimaller daha da çogaliyor, ya yeni kelimeler ifade sekilleriyle yazmaya özellikle odaklanmis, yahut acaba yanlis anlasilma olmasin ama bu siiri Afet hanim yazmadi mi gibi ihtimaller dahi geldi aklima. Yani cidden beni sasirtan bir detay bu durum.
Afet hanim cevabiniz için tesekkür ederim. Ben yazarak belki çok güzel anlatamamis olabilirim, gurbetçiligin verdigi etkidendir, bazen Türkçemiz biraz eksik kalabilir.
Siiri sizin yazmadiginiz gibi en abes düsünceyi, saskinligimin boyutunu, kuvvetini bildirmek manasinda, o babda o manada dedim. Bunu bir süphe veya saldiri gibi algilamayin lütfen.
Tesadüfen profil sayfaniza vardim, Mersin'li olmasanizda Mersin'de olmaniz, dedim aa bak Alp bir hemsehirlin hanim. Sonra siirlerinize bakayim derken bu siir ile karsilastim. Resminize bakinca dedim içimden, yani annem gibi biri, diyerek kendi büyüklerimden pay biçtim degerlendirdim durumu.
Yas 35 yolun yarisi edermis ya hani, ben yariyi 3-4 sene geçmis biri olarak, gayet genç iken dahi bazi günümüzde eskiye nazaran daha çok kullanilen kelimeleri kullanmakta zorlaniyorum. Agirligini koymak yerine, hala tahakküm kurmak diyorum. Kontrol diyebiliyorum malum gurbet ülkesinin de dilinde var kontrol kelimesi ama, gençler gibi çek etmek (check) bu sözcügü kullanabilecegimi hiç sanmiyorum, bunun yerine tetkik etmek bana daha dogru geliyor. Gencin biri ile sohbet ederken, abi benim ülkülemim dedi Mersin'de konusmaya baslarken, dedim ülkülem ney, meger fikriyat imis ideoloji imis.
Kesinlikle kötü maksatli bir elestiri degildi, açiksözlü bir tabiri caizse ukalanin meraki kabul edin. Vatan içindeki vatanima, Mersin'e gurbetten selamlar.
Ben iki tane sonuca vardim nihayetinde, eger burada saire hanim hece sayisi ile alakali olarak tamamen tesadüfi olarak o sözcükleri kombine etmediyse, ki o halde ihtimaller daha da çogaliyor, ya yeni kelimeler ifade sekilleriyle yazmaya özellikle odaklanmis, yahut acaba yanlis anlasilma olmasin ama bu siiri Afet hanim yazmadi mi gibi ihtimaller dahi geldi aklima. Yani cidden beni sasirtan bir detay bu durum.
şiir yazarken hece sayısı konusunda sıkıntıya düşmedim hiç. o kelimeyi veya diğer şiirlerimde de çok yaparım, yaşıma uygun olmayan kelimeleri seçmemdeki neden ne olursa olsun geçmişten kurtulamayan, geleceğe yönelmeye çalışan bir karakterim olmasındandır.
Yıllar önce yazılmış Halikarnas Balıkçısında da kullanılmıştı o kelime hatırladığım kadarıyla. günümüzde sıkça kullanılan kelimelerin şiire girmemesi gerektiğini düşünmüyorum. Genelde Osmanlıca kelimelerle konuşan bir anne ve babanın yetiştirdiği, ses ahengine daha çok önem veren ve eski yeni ayırmadan çok kitap okuyan birisinin bazı kelimeleri bir arada kullanması normal değil midir?
şiirleri benim yazmadığımı düşünüyorsanız, ona bir şey diyemem, keşke açıkça öyle bir iddia atsanız da uzun zamandır sessiz kalan bu kadın yeniden atağa kalksa, memnun bile olurdum.
Yani ne geçmişten ne gelecekten, ne bu günden vazgeçerim hangi kelimeye hangisi yakışırsa onu kullanırım sadece. Şiirde müziği ararım. Şimdi müzik desem de şiir içinde musiki kelimesini kullanırım, bazen de ezgi o da hece söz konusu olduğu için
En azından okuduğunuz aklınıza takılanı açıkça söylediğiniz için teşekkür ederim. Saygılar.
Ay'a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner). (Yasin Suresi, 39)
"Ve ayı bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır." (Nuh Suresi, 16)
Güneş ve ay (belli) bir hesap iledir. (Rahman Suresi, 5)
Güneş ışığını Yansıtarak Görünen Gezegenlere bir baktım
Gezegenlerin kendileri ısı ve ışın yayınlamazlar, ancak Güneş’ten aldıkları ışınların bir kısmını yansıtırlar Bu yansıtma sonucu gökyüzünde parlak bir yıldız gibi gözükürler Bütün gezegenler, Güneş çevresinde elips bir yörünge çizerek hareket ederler Gezegenler, uzayda parlayan yıldızlardan kolaylıkla ayırt edilebilir Şöyle ki, Gezegenlerin ışıkları yıldızlar gibi kırpışmaz ışıkları atmosferden doğrudan doğruya gelir...
Yıldızların görülebilen bir karakteristik özelliği, onları Güneş Sisteminin beş gezegeni olan Merkür, Venüs, Mars ve Jüpiter ve Satürn’den ayırır Gezegenler durgun bir ışıkla gözükürlerken, yıldızlar devamlı parıldarlar Parıldama yıldızların Dünyaya olan mesâfelerinin uzaklığı ve atmosferin yoğunluğunun ortaya getirdiği bir olaydır Bunun anlamı da yıldızların Dünyaya olan çok fazla uzaklıklarından dolayı büyük diskler hâlinde değil de çok küçük ışık kaynakları hâlinde görüldükleridir Gezegenler Dünyaya yakın olduklarından disk hâlinde gözükürler Atmosferdeki yoğunluk değişiklikleri yıldız ve Gezegenlerden gelen ışıkların kırılmasına ve yansımasına sebep olur, böylece parıltılı görüntüleri meydana getirmiş olurlar Yıldızlar ışık kaynakları olduklarından parlıyor gözükürler Gezegenler disk olduklarından üzerlerindeki noktaların parıltıları yok olur, duru bir ışığa sâhip olurlar Ufukta gözüken gezegenlerse daha yoğun Atmosferle kaplı olduklarından parlar gibi gözükürler '
ufkumu yükselten, engin bir anlatım hissettim şiirde anlayan anladı
kutluyorum
her dem mürekkeb-î şiirle
YAŞAYANKELİME tarafından 9/16/2015 10:20:39 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sanrılarıyla varlık mücadelesi veriyorlar. Işığını çalmasalar nasıl kendilerini gösterebilecekler. Çalıp meydana çıkan rezil olup gidiyor zaten bir gün.
Kendi büyüklerimden ve onlarin emsallerinden bugüne kadar bu sözcügü hiç duymadim.
sel-sal ekleri elbette yeni degil fakat bu sözcük için aslinda gayet yeni sayilir, son 10-20 bilemediniz 30 senenin aliskanligi, sel-sal ekleri varolsa da, genelde düş sözcügü için onun yerine "hayal" ya da ne bilim hülya veya rüya kullanilirdi. Düşsel yani hayali, acaba hece sayisindan dolayi mi bu kullanim tercih edilmis cidden merak ettim.
Rahmetli dayim bize kizardi, olay dedigimizde, olay da ney, hadise derdi :)) bu birnevi aslinda belirli dünya görüsüne sahip olan insanlar lugati gibi birseydi. Elbette "olay" yerine "hadise" herkes diyebilirdi bundan 20-30 ya da 50 sene önce, fakat 70'ler 80'lerden itibaren, olay sözcügünü tercih edenler ile hadise sözcügünü tercih edenler belirli kesimin insanlariydi.
Eskiden bir insanin konusma seklinden, seçtigi sözcüklerden o kisinin karakter ve içtimai dünyasina dair sonuçlar daha kolay çikardi, çikarilabilirdi.
Niye kafayi "düşsel"e taktim, çünkü sonraki sözcükte dikkatimi çekti. Düşsel cümleler, halbuki cümle yerine düşsel tümceler diye yazilsa idi, derdim ki yeni zamana dair sözcükleri kullanmis saire burada.
Fakat düşsel ne kadar yeni zaman ise, cümle de aksine daha eski zamanin sözcügü, yani yeni ve eski kombinasyonu gibi geldi. Bakin farkinda olmadan kombinasyon dedim, birlikteligi, ikili baglantisi ya da aklima gelmeyen birsürü baska sekilde daha Türkçe ifade edebilecekken kombinasyon demem aslinda tuhaf.
Ben iki tane sonuca vardim nihayetinde, eger burada saire hanim hece sayisi ile alakali olarak tamamen tesadüfi olarak o sözcükleri kombine etmediyse, ki o halde ihtimaller daha da çogaliyor, ya yeni kelimeler ifade sekilleriyle yazmaya özellikle odaklanmis, yahut acaba yanlis anlasilma olmasin ama bu siiri Afet hanim yazmadi mi gibi ihtimaller dahi geldi aklima.
Yani cidden beni sasirtan bir detay bu durum.
Saygilarimla,