Sis çökmüş gözlerinin rengineYokluğunla baş başa yürürken metruk bir avluda, Volta boyunca anılanıyorum kirpiklerinden. Sis çökmüş gözlerinin rengine, Yaş döktüğün bebeklerin başkasına emekliyor şimdi..! Az büyüseydik beraber diye eyvahlanıyorum, Günahsız, masum ve öylesi merhametli. Eksik yağan yağmur olur mu hiç.. ? Damla damla tükeniyorsun bir sonra ki iklime, Şaka ediyorsun sanıyordum da dağılmışım. -Bu hissin dili yok ki tercümesi olsun, Sorma şakağımdan giren kurşunu, Adresi malum, yönden şaşırmışım. Bir dua ile başlayan çınar altı gölgelenmelerim, Esen rüzgar iniltisinde kaybolan niyetlenmelerim, Şehir şehir seni kaybetmelerim var anlatacağım. -Karanfil kokuyorsun ellerin beyaz, Baharları çile öğütüyorum nazarlanarak, Sıkıyor kalbimi bu yok oluşun. Bir uyku düşün her yanı kabus, Kan ter dışında tertemiz uyanmışım. Bak gör ne garip yanılmışım. Şükür unutmayı unutturana, Yoksa bu avuçlarım nasıl duracaktı soğuk ve ıssız, Perdelenmiş bir ömrü herkes görecekti devrilmesinden. Parçalanmışım sayısı mühim değil, Bu biraz sevda öyküsü, ayıptır söylemesinden. -Yarısı yara bere içinde teşhissiz, Yarısı müebbet en ağır hayaller ile beklemesinden. Anladım ki ben sus pus durmana alınmışım. Kiralık feryatlarla geldiğinde bir ömür sanmışım. Hudut çizildi en ufuksuz halinden, Bir yerlerde bir başka hayal kurula dursun. Ben imanıma inanmışım. -Olsa da hürlük sevda hükmüne olmasa da, Serabına sarılmışım. -Ellerin avuç avuç yakalanıyor bir başka hisse, Ve ben işte en çok sana aldanmışım. İsmail Yılmaz |