-Öylece durmalı-Her yanı uzak ve eksik şehirlerde, Sen nasıl sanarsan san..! Hayatları yaşarken ihtimalsiz, Gün sonu nezaketlerine parçalanırım. -Kurşun sırtımdan eksilmiyor hançere değin, Bir anlatılmaz sevda öyküsü mahşere değin. Yine en çok ben özledim ikileminde pervasız, Töresi seyreltilmiş yeminlerle kabahatsiz, Kendi marifetime iştigal, on parmağımdan habersiz. -Arşın adımlarımdan eksilmiyor hasrete değin, Bir yaşanılmaz sevda öyküsü mahşere değin. ... Çığlıklar çınlarken sokak aralarında, Gölgelerde kaybolan benliğimin ettiğini, Sen bile etmemiştin varlığıma. Garip guraba bir hal edindi avuntularım, Sanrıların fırtına diyor yanılgılarına, Ben bir bardak suya üfleyemiyorum. Son nefesin en tutkulu iç çekmesi gibi olmalı belki, Hiçlik iklimine varmalı tutsaklıktan kurtularak. Ya da köşe başında öylece durmalı, Umuda bir kelebek kanadından tutunarak. Anıların unutma diyor yarınlarına, Ben bir cümle vuslata eremiyorum. ... Akladığım benliğimi zincirleyip umut uçlarından, Misafir odası ölümlerine bileklenirim. Say ki yazacak hiç sözüm kalmadı, Boyarım şiirlerimi en alaca karanlığından. Silerim varlığını damarlarımdan. Çiçek kokusundan kırık burnumun, Bu olasılıksız mekanda seni bulması ne mümkün. Tek satıra işlediğim hayatımı, -Önce ben sevdim- uçurumlarına terkederek, Kısmeti vedalarda perçinleyerek, Boynuma dolanmış ipin çoçukluğuna atlıyorum. Keşke körelmiş sözleri yeniden işitseydi kulaklarım, Kekemeliğim çözülürdü kim bilir..! - Kim bilebir sahi, özgürce susabilmenin hürriyetini ve kim söyleyebilir bir tutam umudun bir ömre ihanetini- İsmail Yılmaz |