son sudarağacından düş/müş her çocuğun ellerinde acı büyülü mevsim çiçeğidir gümüş tasın içindeki su sorarsın seviyor sevmiyor babanın başı için kadın beni anamın kokusuyla yuğ gece ve rüzgarın sesi kameri takvimlerin ikliminde diline düşen atları çatlatır sus artık ayrılığı söyleme üşütür kader denen zevat olsa olsa göz altlarına çekilen rastık böyle bir kara görülmemiştir kime ne yokluğumdan zarafetiyle aşkın nimetidir ah kimi ütülü bayram mendili kimi valizinde kırışık ışık dulda da yol haritası toplar seninle aramızda hep bir cennet cehennem kavgası var olsun bedduaların da yeter gel aklından çıkart beni bil ki gümüşün tadını alır tastaki su |
:)
mola.
kahvemi alıp bu şiire öyle demlencem...:)