Bazı şeylerin vedası
Bitmek üzere olan bir ömrün gecesinden
payımıza düşen şimal yıldızı dudaklarını silersem ne kalır hafızamızda yaşamaktan bilmem iki ayrı yoldan gelip bir gönülde birleşen ruhların kitaplarda anlatılan hikayelerine bakma sen hayat öyle değil sen öyle değilsin ben hiç değilim her gece kurulan sofralardan nasipsiz kalkan kimdir kimdir avuçlarındaki yangınlarla dolaşan yüreğine söz geçiremeyip de kainata hükmettiğini zanneden eski kafalı bir şairin dizesinde yaşamışız hepsi bu bütün soruların cevabını bulacağımız bir son bekliyor bizi önce ben gideceğim sonra sen istemesen de geleceksin kendimi bildim bileli şehreminiyim bu arsız gönlün sustum uzun zamandır sustum ve dinledim şah damarımın atışını vakti esirdir artık Rabbi yessir eksilen günlerimizin koşturan deli taylarının yelelerinde nefes nefese kalan hayat için seni bilmem ama bana sorarsan aşkı kızıl dudaklarıyla oynayan deli kadınlara bırakıp kaçmalıyız buralardan sevgilim uzunca bir zamandır izlediğim kızıl sakallarımın eyvahı uykuya istemesem de teslim olduğum anlarda nasılsa uyanamayacağım diyerek çaresizce uzanıyorum yatağın en kuytusuna yastığın küçüğüne ve asıl penceresinden kar yağarken sıcacık yuvalarından sokağa bakan kedilerin bütün hırıltılarını gece boyunca göğsümde tutarak biliyorum bekliyorsun anlıyorum anlıyorsun oysa yorgunluğumun safhalarından birisi de budur yani sensin vedasız yolların yolcusu ille de bir idam mahkumunun son arzusu kirpiklerimi koparta koparta ağladığım bir çocukluk yortusu bu kadar muhteşem bir gitme arzusuyla doluyken insan nasıl cevherine kapılıp yaşar dünyanın yalan tüm bunlar yalan |