susungün ışıyınca sevdiğim kadınlar ellerinde göz yaşı şişeleriyle denize koştular içlerinde ben hep deniz olsam kumsalda okyanus boğan can boğazda batık şilep her rüzgarın dokunduğu saçlarım kıyamet durma huzursuz şubat artık git sen sonra yine gel gelmek için giden senden güzel ne var soluk küpe çiçeği hayat rengine küs floş etek söz havarisi kadınlar siz kara iklimden bir başka adamı sevemezdiniz |
başında dönen güney kuşları gibi
yırtılan defter yaprakları
hatıralarının
zamana savruluşu
çehresinde çılgın yaşanmışlıkların
imleri dün gibi
siluetinde sihirli arzuların dansı
göbek çukurunda
incitmeden geçmişini
tozunu sildi emektar peltek dilli albümünün
yalnızlığı dilimliyor
büyük parçayı bırakıyor
kükürtlü yağmura
yüzünde kuzey bitiyor…
küpe çiçeklerine serpiyor sevilerini
avuçlarında bir tutam
mor seviş eğricikleri…
kedisiyle izliyor buzlu camı
–gökten sarkan
mavi bereli saçları-
gürbüz senfonin sesi…
içinde yaşattığı alışkanlığı
kalktı
kapattı
gece beyazdı
esnedi kedi /solunda uyudu
kelepir kitabını aldı dizine
ihtiyar at
çocuk düşlere
yol aldı
izlerine gömüldü
şehrazat…
kalın uykular
uzaktan seyre daldı
gönül gençyılmaz