Eskimsi şeyler
yıkılmış verandaların altında
bahçe sediri gibi kala kalmış çocukluğumu yola devrilivermiş serviler anlatsın size şu nane likörü şu elma sirkesi yahut mutfak kapısına kurutulmak için asılmış darılar ya da kırmızı soğanlar değil hatıralar iki elim yakanızdadır bilesiniz unutmak en güçlü silahım olsa da giden bir babanın ardından bakakalan iki göz odalı bir evin sofasında duvara yaslanmış süpürgelerden düşen tohumları tek tek toplayarak bir ömür geçirdi kadın nazenin baharlar yerine fırtınalarla uğraştı durdu yorgan dikti yastık üstüne yastık koydu olmadı kırk parçalı kilimde dağıldı gitti yaşamak eni konu gözlerindeki yaştı vedalaşmak şehirler çöküyor artık bu memlekette yazı kışı cehenneme döndü sen sessizce gidince umudumuzu birileri aldı götürdü çaresiz kala kaldık güller kokmayı unuttu bülbüller ötmeyi dua vakitlerinde çaresizlikle esiyor bad-ı saba avuçlarımızı doldurmuyor müjde melekleri uzun zamandır sessiz suskun bir o kadar da yorgunuz vaveylalarla geçip gidiyor çaresiz ömrümüz nasıl anlatacağımızı bilemediğimiz bir masal gecenin bir yarısında çocukluğumuza musallat olmuşsa şimdi gamzelerinden bahsetme zamanı gelmiştir Eylüle kadar ölmezsem yani durmadan yazarım neticede ben kadim dostların içinden kaldırımlara düşmüş o son adamım oldu oldu olmadı galonluk Avşa şarabı kadar kekremsi bir tatla pancar turşusu kızıllığında bir burunla gülerek savurgan kelimelerimi de alır kitaplarımla ölür giderim |
Evet, bu ağın hangi düğümüne takılmış olursak olalım; hep sorgulayan olacağız.
Etkili bir şiir okudum yine.
Teşekkürümle kutlarım, efendim.
Saygım ile.