MÜEBBETE MÜHÜRLÜ MEKTUP
Bu mektup müebbete mühürlü
Kanımla yazdım Son bir gayretle ecel terimle imzaladım Adresi huzuru mahşer Yazmazdım kalemin gevezeliği tutmasa Zira artık ketum ve ahrazım Konuşsam da kim duyar ki tek kişilik hücremde Duvarların ağzı var dili yok Onlarda çocuk görüyor belli ki on yedi yaşı Burası ölümü bekleyen sayılı nefeslerin mabedi Ve bahçesinde sabırsız bir cellat Yağlı urgan örüyor Dalgasını geçiyor azraille her ilmikte Maraz suratı Buğday benziyle Bir türkü dolamış diline Şişiriyor avurtlarını çirkin sesiyle Safran sarısı dişleri... sırıtıyor her geçişte Tan yeri kızılın da Koca ayaklı dev koğuşa yürüyor Goncalar titriyor Sessizlikteki korkunç sesten Darası insandan ibaret korkuluk Az sonra kıracak bir gülün boynunu Son ezan Son kelimeyi şehadet Ve son yolculuk... Yürürken adımları darağacına Dizlerinin bağı çözülüyor körpe fidanların Artık bende dipteyim Kılı kırk yaran doğrularımla Sonundayım ömrün Seksen deccalları Elli iki kınası yakın sevinçten kirli ellerinize Oysa Şimdi bahar... Ömrüm gibi Çiçeğin böceğin kelebeğin mevsimi Ama senin yüreğin hep kış değil mi anne Hala düşlerini süslüyor Gözyaşlarından süzülüyorum biliyorum Ne çok isterdim o yaşlarda yıkanmayı Ben martta öldüm Otuz beş yıl yaşlandım anne Sütün gibi ılıktı tenimden akan Ama ak değil boz bulanıktı Can vermedi canımdan çıkan Hem güneş kavurdu saatlerce yerde Hem kahpe ilmik boğdu taze başak hayallerimi Korkmadım Tutsak zindandan özgürlüğe kanat çırparken Tomurcuk umutlarım çiçek açtı cennette Kimse söylemedi suçumu Fuzulidir varlığı İbret olsun diye kalemi kırdılar İhtilali güneş sanıp vicdanlarına astılar Dilek USTA |
selam ve saygılarımla