23
Yorum
45
Beğeni
0,0
Puan
2964
Okunma
Adın geçtiğinde
ıslanıyor taşranın yorgun sokakları
saçak altlarına sıralı tenekelerde
pas soluyor karanfiller
evler yorgun
evler sarmaşık istilası
kepenkleri çürümüş kör pencerelerden
yurtsuz
çıplak kuşlar göçüyor gurbete
ne cıvıldaşan çocuk sesi
ne de sarı ışıklı kahkahalar var perdelerde
Bu kentte zaman eski
zaman devrik ölüme
her gün ak yıldızları soğururken şafak
duaya duruyor mezar çiçekleri
ezanla arşa uluyan köpeklerin
çenelerine süzülüyor yılların kin salyası
Senin yokluğunda oldu tüm bunlar
sürek avı mermilere ferman kaya/lar
küllenmiş dağ ateşine söylediler türkülerini
yıldız döktü gece
tutuşsun diye direnişin tebessümü
bir isyanın ağıt depremiydi
İnandığı son gerçeğin kabzasına
şelpe vuran gençlerin elleri
dinleyenler yaslı
söyleyenler keskin yaralı ustura
Mevsimler değişti
ama değişmedi toprağın yazgısı
neresinden tutsak ellerimiz utanç lekesi
açlık sefalet ve ölüm halâ yüz karası bir zorba
kadınların parmaklarıysa ölü nasırı
yetimliği bileyliyor memesindeki bebeye
gittin ya
şimdi kim dokunacak
mızrabı kırılan zamanın bam teline
kim baş kaldıracak esarete
kim
korkuyla kucaklaşmanın cesaretini kutsayacak
gittin ya
dudak payımıza kıvrılmış
sorguç’u başa bela çıngıraklı bir yılan
zaptını tutuyor kelimelerin
kelepçelendikce sesimiz
ağzı mühürleniyor özgürlüklerin
sen en iyisi gelme
avuçlarımızın teri soğuk
gözlerimizin feri ışıksız kandil
ve emeğimiz bir kuruş kurşuna karın tokluğu
gelme vururlar senide
insan onurunun şah damarından
Dilek USTA