Bir Aminime Sığan Mahşer Yeri Telaşımsın
Samanyoluna düşen bir yakamoz gölgesi
Bir ahtapotun kollarına sarılmış ürkek bir Aşk nağmesi Lahzası kapsıyor dersin devri alem-i; Her ırktan seni söylüyor insanlık Ve ben Bir Kızıl dereli kucağında kokluyorum Teninin dikiş tutmaz asi rengini –gülkurusu- Değiyor gamzelerinin kuyusuna Ve ben de Yusuf’um şimdi, çıkmak istemiyorum Toprağında tomurcuklanmak uğruna… Ad/ın ad/ıma düşecek diye ödüm kopuyor, Dökülüyor mevsimsiz yapraklarım hazanların kucağına… Hudutlarını zorlarken savaş dolu sınırların Parmaklarımı huylandırıyor mayınlar Patlasın göz bebeklerimde sensizliğin yıl dönümünü kutladığım Lütufkâr bu ilk bahar –ki son da olsa değil umrumda- Ne de olsa Bir kez daha tamamlanıyor yokluğunda Lavanta kokulu Mayıs’lar… Hızlı adımlarım- ağırbaşlı ve tantanası bol- Tenezzülü yok konu komşunun hatır sormasına Talibim ben sensiz geçen bir gecenin daha içtimasına Yeter ki açsın sol taraf pencerelerini Manzarası çalılık ve bol dikenli Sensizliğin hatırşinas tadımlık sevdasının Ziyadesiyle yokluğunda, Sen bir umman Ben ummana karışan tacir bir damla Çarşaf çarşaf örtüyor üzerimi Temaşası ısıtıyor gözlerinin Buzul dönemimi, Kıyıda dalga bekleyen bir çakıl taşı çağıltısı, Ak düşüyor kumların Derviş yüklü dergahına Aminler boyu tekrarlıyor adını dudaklar, Kumral tenli gökyüzünü bezerken Hazan saklı bulutlar; Seninle nihayetine eriyor Ellerimi dolduran nur yüzlü dualar Sen Bir amin’e sığan Mahşer yeri telaşımsın… |