Şivanizâhı elemden öteye değil,hem pişkin hem poyraz bir kalbimin olması. öyle ki şivan bazen atlar çiziyorum kağıtlara harflerden,gitmesin diye tamamlamıyorum çoğunu. arpası hüzünden,suyu yaşımdan biz böyle günde iki defa birbirimizi eksiltiyoruz sadece bu.. anladım,gördün harflerden yaptığım her at gidemeyecek kadar üzgün.. dünya soğuk bir taştır kırk cebirle bu başlığı ısıttım cebimdeki doğ(r)u üşümeleriyle buna sen, de ki buna gözlerine akşam batmış güneş bile şahittir.. / saçakları damlayan evlerin de kalbi kırıldı her gün çirkin bir veba yüzünü bu evlerde yıkadı bir evin içten dışa şarkısıdır bu paslı menteşenin konuşkanlığı. ilkel bir ağrıyla,uygar bir yara sarma yöntemi eski mi,eski teflerin ritmi hâlâ sulara harfleri indiriyor ayet ayet. rüzgârın dövdüğü soluklara ilişiyor kalbin uygarlığına damlıyor tane tane.. çalgısı;bir kâvm’in göğsünde çarpan kapıların bin yıllık recm hâcmi. sen gördün,ben anladım nasıl ki, kerpiç kerpiç söküldüm ellerimle ördüğüm duvarlardan iğneden sökülen ip gibi arındırdılar beni,her yarasını unutabildiğim çocukluğumdan. yola koydular yolcusunu içime toz ve küf kül ve kasvet ancak bir birini ağırlar. bir birini sadeler süzer. bir mühürle dolaşmanın yamasını aşk da kapatamaz anladım. yaz bunları şivan, hem gördün,hem anladın ben sustan bir kaşık daha hayat yedim. ellerimde bir bilezik mührü zamanın ve dünyanın işlemesi kesikler,kıvrımlar geçtim hepsinden iki ayaklı bir atla. bana bir yükün bütün farzları kıldırıldı abdâlım,pürüm hiç biri değil zar adında,zor bilinmesin tembihle,telkinle atlattım kendimi fazlasına gittim fazladan ziyanım. çanları ikna edemedim kırıldılar sulara indim,suslar başımda kıymık tacı bu bir mürekkep hüznü on parmağımdan biri mutlaka suçlu, bu aralar pirinç ayıklar gibi taşları da ayıklıyorum diğer taşlardan aklıma yediriyorum büyümüşlüğümü çocuk yanımla çıplak. şivesi yırtık bir azarla sesleniyorum susma n’olur çiz üstünü gitmelerimin sesim artık gittiği yerden dönmüyor bana.. / Yüksel Batu |