Dünya Ve Dağlar
Seyyidhan Kömürcü’ye
göğsüne dört kitap inmişti susmuştun ah yine de susmuştun kekremsi bir dilin vardı çünkü.. bu tenhalık yakışmıyor demeliydim sana,toprak damlatıyor yağmur yerine. ne cüret durulamak gökyüzünün matemini kendi üzgünlüğüne. çiviler yalnızca tahtaların canını acıtmıyor mendillerin köşeleri daha bir rengi ölgün sarıdır biraz da dünya halinin en dağınık günleri. sinem demiştin sinem tam da orası.belki oradan bir masal çıkar ben yine o masala basarım ayaklarımı orada ölebilirim ya da kalabilirim alışılmış bıçaklarla,evet sinemden sinene bir bıçak da uzatabilirim sana. sözler feragat etsin istedim şiirler de biraz konuşsun açsın dilimin kementini ey zamanın telvesinde terleyen yüz fotoğraflara inceltilmiş sulardan konuşan ses dağların diyecektim en çok dağların. sahi hâlâ dünyaya keder akıtıyor mu buzlara aldırmadan kaynayan alnıyla. II dilin çatlağına zehir damlayan toprağa,yüzün çirkin taşlara ve jilet kıyılara değip kanadı adın bilinmese ne olur ki. bu kadar kesik bir dilde, toplansa yüzün en çok bir dağı resmeder.ya da zehirli bilinen bir pancarın güneşte kalışının büyük cezasını o kadar. denedim sayfa sayfa aralayıp, bir dünya nasıl sarılır onulmaz yarasıyla evleri evlere katladım yan yana dursak belki kederimiz biraz ferahlar. yok-olmadı bir cepten düşen dünya,ve yeşermeyi ölümle besleyen dağlar böyle ellerimde kaldı. yokluk dört kitaba bir duâ kırılmasıydı ve demek ki hâlâ çarmıhlardayız ağzımız meğer dünyadan yakılmış bir cehennem say ki artık hiç bir duâmız yetişmiyor allah’a. / yüksel batu |