Dövülmüş Kederyağmurdan aldığın sözü, usulca suya bırakmanın alışkanlığı oldu hayat. sırf bir rüyayı gülümsetmek için. ben bu gece yaşamıştım sabahın ağzına çıkarken,diyebilmenin zorunluluğu.. oysa ben o sabahların mağrur sesiyle uyandım hep, hazır bavul yalnızlıklarıyla gidecektim aslında suları yüzümde uyandırmadan şarkısını yıkamadan rüyalarımın kalmayacaktım kimsenin tasında kimse söylemeyecekti beni rüzgara dilemeyecekti bir daha tutunmak için kırılan dallarımı.. dünyanın kapısını defalarca çalmış bir yüzden bahsediyorum çocuk sayıklamasıyla diyorum artık içimden çıkan yollara söyleyin ezilen kalbimi yoruldum,yoruldum cümle bulup kendimi su üstünde tutmaktan.. çoğu kez harf atadım,tayin etmek için kendimi sardım sarı zarflara. çok beklemiş kenarların ızdırabı hep döndü bana.. uzun cümleler de kurdum yol yaptım yanlışa yürüdüler birer birer. ayakları kesildi duraklarda ama benim ellerim kırıldı bütün doğrularda. diliyorum şimdi tırnak arasında uzamadan,uzun uzun kalmayı.. gördüm dünya telaşının nasıl kuyuma indiğini nasıl ki gençliğimi yüzümü kanata kanata tuttuğumla. döndüm yazabileceğim en uzun şiiri yazdım.. ’bir kadının alnı ve çenesi dövüldü benimle günün ortasında kederle yoğrulup mıhlandık bu soysuz dünyaya...’ / yüksel batu |