nâ-mekân sözlera. kalbimin mıh yerinden sökülürken rûhum; girdap girdap geceye namzet ayaklarım. boş sokaklarda birkaç nereye baktığını bilmeyen gözlerin ruhsuz bedenleri ve elleri şehrin bütün şehir yanlarıyla deşifre âzâde rûhuma serzeniş bütün şiirlerim. unuttum bu şehrin daracık ve bazen yokuş yukarı takılan hayallerimi. hayatlarınız vardı biraz benimkine benzer, bir yıldız gibi gecenin gök noktasında kayıp giden. sürüyüp gittiğiniz ayaklarınız vardı bir de, hangi kaldırım sizin hangisi benim bilmeden. ayak üstü çoğu zaman dolu dolu günü kurtarma telaşesinde yorgun kanatlarıyla bir güvercin arsız ötüşüyle özgürlük sevdalısı bir martı ya da. aslında neye benzetsem kendisinden uzak, sessiz bir çeşme başını düşler düşlerim. siz varsayın ki anlattım herşeyi âyân beyân. ben diyeyim ki, üzerine toprak serpilmiş örtüsünden muzdarîb nâ-mekândır sözlerim. // değil bir gün öncesini ve sözlerin günün kalbine düşen ertesi hiç değil. bugün ve gelecekte bir gün, günü kurtarma telaşesinde yorgun bir güvercin kanadıyla adılır unutulmaya müsteâr adım. ki en çok özgürlük sevdalısı, çığlıklarını teslim eden bir martı kadar özgürdür. ne çok şeye benzetebilirim oysa / ve ama neye benzetsem kendisinden uzak; ancak kendisine eşittir sessiz ve her şeysiz, sessiz bir çeşme başını düşleyen düşlerim. körkütük geceye âmâde, yalnızlık kokan duvarlarımda körebe gölgeler. ruhsuz ve bedensiz elleri, bir şehir gibi sokak sokak tasvir eder kendini yokluğuma. akrep ve yelkovanın peşisıra; bir idam mahkûmunun kaybolan ümtileri gibi, son sözlerini mırıldanıyor hayat. deşifre sözlerim, gözlerim kadar uzakta: bohem dünyamın terennümü, âzâde ruhuma serzeniştir bütün şiirlerim. bu şehirde bulurum zannediyordum, zannediyordum ki en çok bu şehir tefsir ederdi buram buram yok olmuş hayallerimi. heyhât; en az sokaklarındaki kalabalıklar kadar benimkine benzeyen hayatları, ki bir yıldız gibidir en çok kaybolup giden. habersiz olsalar dahi sürüyüp gittikleri ayakları vardı bir de, hangi kaldırım benim hangisi kendilerinin hiç bilmeden. aklı yoktur kalabalıkların, en çok da aşkları. beni de yok sayın ey!... b. seni düşünürken, bir şehir üşür içimde. çiçek değil benzemez kokan baharları; dağların, yokuş yukarı çıkan en dik bayırların; göğe kucak açmış dağların ve buz kesmiş yolların dahi aşk’a erime hakkı vardır. fakat / sen gelmeden önce çok şehirler bildim; arsız sokaklarında silüetler, damsız evlerinde gülmeyen yüzler çiçeksiz tarlaları / ve desem ki, unutulmuş mevsimleri ve-sâir: / yani seni düşünürken, sensiz ne şehirler vardı adımın yanında adını unuttuğum. şiirler, mısralar vardı birden fazla okunmayan. şarkılar vardı hiç bir nakaratından medet ummadığım yalnızlık: diyorum ya seni, düşünürken ancak seni; bir şehir hep üşürdü içimde. şimdi adınla anılırken sözlerim: katmer katmer yalnızlık, nefessiz ve hissiz kokar gece. bütün aşklar kadar yalansın şiir: adına sözcükler kadar biriktirdiğim ne varsa. // aşk’a benzer bir şey bu şehirde bir şehir olmak ve en çok o şehirle anılmak; ben seni düşünürüm, en çok seni düşünür ve en çok sana üşürdüm. seni düşünürken ey; ne çok şehirler bildim / gezdiğim ara sokaklarında benzersiz silüetler, damsız ve bacasız evlerinde kayblmuş ümitlerin hiç gülmeyen yüzleri, bir çiçek kopar mı bağrımda özleminde tarlaları, en az benim kadar unutmuş oldukları mevsimleri ve yani tıpkı geçmiş zaman kiplerine sakladığım miş’li ve di’li şehirler vardı en çok senin adınla beraber adlarını unuttuğum. şiirler vardı o şehirde; sonlarını yeni yeminlerle bitirip, duyulmamış sözlerle yeniden besmele eden. nakarat nakarat dillere dolaşan ama hiç bir nakaratınının dilime dolaşmadığı şarkılar duyardım uzaktan: hepsinin bir adı vardı ama, ben en çok yalnızlık koyardım. çünkü seni düşünürken, düşünürken seni içimin koyu siyah yalnızlığında: bir şehir hep üşürdü içimde. adınla anılırken sözlerim; gece katmer katmer yalnızlık, nefessiz ve hissiz dört duvar. / aşklar kadar yalandır aşk sözler: inanmadım belki bu yüzden ve sırf bu yüzden sırtımı dönüşüm sanadır duy ey: kulaklarımı tırmalıyor şarkılar ve kan kokan sözler. sus aşk, söyletme beni: yalandır bütün sözlerin, dilimin ucuna biriken, adından kalbime nükseden varsa. c. geçmiş ve gelecek / ya da hayır; gelmemiş ve hiç gelmeyecek günlerin adına yemin olsun ki ardımda bırakıp gittiğim ne varsa, küfre dönüşen bir sözcük, rûhuma tecâhül kaldırımların kıvrılan her noktasında. ve; elbet boğazımda bir kördüğüm / dokunsan ağlayacak gibi değil billâhi, tükürsen utanmayacak yanlarıdır hayatın. aynaya baktığımda gözüme batan çizgiler, sakallarıma düşen aklar, bir tek bunlardır işte bunlar, hayatın miras bıraktığı anılar; ki söylediysem elbet yalandır bu ve geçmiş zaman dilimlerine hapsettiğim nüktedân sözcükler: bir şiir en çok, yazıldığından fazladır. herşey burada gizli belki de; evet, evet: ben de yerin çektiği kadar ağırım. çekiyorsun beni turâb ey: // yaşadım saydığım günlerdir adını kasem kasem andığım: gelmemiş, hiç gelmeyecek günler ki adları en çok ardımda bıraktıklarımla anılan her şey küfre ve inkâra dayalı terk âyetleri, açıklamaya çalıştığım ne varsa evvelen tefsiri. boğazımda yılların kördüğüm izleri, dokunsanız ağlamayacak, lâl bakışlar bulacaksınız yüzümde belki duvarıma benzer, belki elinizle vurduğunuz herhangi bir yerden çıkan rûhunuza işleyen tâk tâk lâl sesler. zamansız teveccüh eylemişken dünyaya, zamanla beraber terkediyorum kendimi dünyâya: tezat!. yaşadıklarımın ya da yaşamadıklarımın emmâre-i lâhikası yüzümdeki çizgiler ve sakallarımdaki aklar, ne garip: oysa ki ne büyük yalandır sözler kadar aynadaki aksim; sana, bana, gözüme değen her rûha ez-cümle lîsan-ı bedenî söylenen. en az bir şiir kadar söylenenden ve söylediğimden fazla, en az bir gözün gördüğü kadar bakıldığından fazladır elbet. evvelen, doğrudur yerin çektiği kadar ağırım ben de bilâ-şek ve sâniyen, çekiyorsun beni ey turâb: vakti gelmiş zamanın yalanı olmaz. doğdum tire öldüm: doğrula beni ey zaman!... mustafa nazif duran |
Şahane...
Yetkin kaleminiz daim olsun...
............................................... Saygı ve selamlar..