aşk garibkent, büsbütün gömülürken kendini sise terkeden yalnızlığına. acıyan yanlarımı sıvazlıyorum; dayan ey rahmete üryân kalbim, hicrete âşık olmasa da, kadere razı kalbim… sırası gelenin ve isteyenin değil; billahi, nasibi olanın uzlet. dalgın kuşların kanadında, çığlıklara karışıyor hasret / ve umut; türkülerde kaldı. kaç hırka giyip, kaçını eskittim. kaç derviş dergâhına yüzüm sürdüm. sürgün illerdeyim el’ân; aşk garîb… ölmek ile başlayan; kaç soru cümlesi takılıyor dilime. cevabını kimse bilmiyor anne. nice buğulu camların ardında; kaç gözü yaşlı yüz gördüm. ardından el sallanan, hasret dolu akşamlarda. gitmek; bir nebze ölmek, çıkıp en yücesine dağların, kendinden uzaklara bakmak demek. terk-i diyâr eylediğin şehre, tıpkı uzaktan el sallamak gibi. ben garîb, diyorken sol yanım; gözlerim biraz da aşk garîb demek… ne çok marifetim vardı; hiç biri birbirine benzemeyen mütekaddis. na’if dokunuşlarmış meğer; kendimi kandırmışım; heyhât ki beyhûde. ayak sürüdüğüm yollarda, ihanetleri kolluyorum pusuya yatar gibi; hiç bir ma’rifet kâr etmezmiş akla meğer. tükendikçe sonu gelmedi yolların. sonu geldikçe hiç başlanmamış. nereden baksan; bir bilmecenin, en girift suallerine müştâk. umûdu türkülere gebe kılan diller; bir umut, avucunu göklere açan yüzler dalgın kuşların kanadındaki arzu kaç iklim bilinmez diyarlara yolcu. bende bir terk-i diyâr var adı konulmamış. koş gel aşk garîb; kadere râzı kalbim… şiir ve fotoğraf: mustafa nazif |