Gişeci Kazım Bey'e Serzeniş
I.
Uzun bir yolculuktan döner gibi şu sıralar Kaldırımlarımdan hüzün bandosu geçiyor ahenkle Tanrımın bana verebileceği en şık cezadır Gözlerine bakamamak. Zaman mesnetsiz bir dayanım benim için Yaslanmak kelimesi literatürde yok! Ah! bir söz verir gibi yaşıyorum Yokuşlardan aşağı yuvarlanan papatyalar. Öyle işte, öyle Anlarsınız siz beni Kazım Bey Bir kiliseye gitmiştik beraber Sırf bir yudum daha kalabalık olsun diye yurdumda. Kubbesinde kuşlar uçardı, anımsarım Bütün hüzünlere inat gibi II. Gecikiyor ömrümüz, vagonlara binemiyoruz Hepimiz, olmaması gereken bir hayalin ürünüyüz, öyle ya! Gişeci Kazım Bey, Tekelci Hikmet Efendi Bizleri tanır gibi yaşıyorlar, - Bütün hüzünleri tanır gibi. Bir seçim yapmaktansa, yetecek kadar yaşıyorum Kimsenin beni tanımadığı bir bara giriyorum ve plaklar çınlıyor kulağımda Ah! Yazmayacağım sana bir daha şarkılar Adını bir sır gibi saklayacağım gök kubbemde Mabede doluşan minikler, nihavendle yakalasın seni... Ey yüzü bengonyadan güzel, Hüznünü bir valize koy, son günümüzmüş gibi kaçalım. III. Arpa tanesi ve çingene kız Islak sokaklarda yalın ayak bir acı Çığlık gibi büyüyor kalbimde Annesini arıyor çingene kız, hüzünlü ve ağlamaklı Yetkili Kazım Bey elinden tutuyor Tutuyor, yılların yüzüne bıraktığı acıları umursamadan Sanki hiçbir acı ona uğramamış gibi Kentimi bütün yükünü taşır alında Kazım Bey. Bir trafiğe katılır gibiyim şu sıralar Pek bir aymaz hal ile serzenişlerimi yazıyorum sokaklara Yaşlı bir kadın, boynuna taktığı yeşim taşıyla Saçlarını dalgalandırıyordu rüzgar ile bukle bukle Alnından ensesine düşen ter, benim acılarımdır Buruşuk yüzü, hüzünlerimdir Yaşlı bir kadını anlatır gibi mutsuzluk - karmakarışık - Kuşlar göçüyordu kentimden Mendilcilik adında meslek yeniden yürürlülükte! IV. Kudüs’ün yorgunluğunu da sırtına al Kazım Bey! Bilirsin bizler biz hüzün gördük mü ağlamak nedir herkese öğretiriz Suni yağmurlar yağdırırız sahte çiçeklere Hüzünlerimizi kumbaralarda biriktiririz Tane tane begonyalar koparırız yollardan Köşe bucak kaçarcasına Duyun istiyorum sevgili insanlar ve Kazım Bey! Sizlerin yaşayabileceği tüm hüzünleri bir hazine yaptım ben Ayasofya’nın mahzenlerine bıraktım içi umutsuz sularla kaplı Bir balık bulduk kırmızı bir balık, Kan kırmızısıydı Umutlarımız öldüğünden bu yana, kırmızı balıklar görür olduk Beyefendi, gişeden vermiş olduğunuz umutlar Gönül kumarıdır, bilesiniz Günün birinde bir zabıta sizi yakalayacaktır Kiliselere sığının derim şahsım adına Yurdum varyemez bir abluka altında Bense... beni sormayın beyefendi Hüzünlerim kamburumdur sırtımda... |