Papulya IIŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Papulya’nın hikayesine başlangıcım Pontus Rum katliamında Lazona (Doğu Karadeniz)’da yaşıyan Gizli Rumların, Lazların ve derelerin öteki yanına savrulan Müslümanlaştırılmış Ermenilerin (Hemşin) 19 Mayıs 1919 - 1923 yılları arasında Pontus Rum katliamından önce nasıl yaşadıklarını ve katliamların başladığı dönemlerde halkların durumunu ve sonrasını anlatmaya şiirsel olarak başladım. Bunu şiir öykü olarak kaleme alış biçimim farklı bir atmosfer yaratmaktı ve belirli kaynaklardan özellikle Yaşar Kemal’in Karıncanın Su İçtiği Bir Ada Hikayesi II kitabından inkar edemeyeceğim Vasili ve Poyraz karekterinden etkilendiğim gerçektir. Burada sadece ada da yanlız kalan Vasili’yi Malta’da sürgünde olan Papulya ile yer değiştirmek, yanlızlığını ise çoğaltarak insanlar birazda doğal tarihsel yapılardan bahsederek Malta’yı hayali biraz da resimler yarıdımıyla gözlemlemeye çalıştım .
Papulya, Malta , Zifona tamamiyle tamamiyle hayali karekter, yer . Ama Sürgün ve Katliamlar tümüyle gerçek.. Orta Karadeniz (Pontus)’u kana bulayan Topal Osman ve çetelerinin yapmış olduğu Pontus Rum katliamı ve daha sonra ise Dersim katliamlarının başat rolünü üstlenen Topal Osman’ı Devrimci Karadeniz sayfasının ’’belgelerle’’ tarihi bölümünden kesitlerle ve Yorgo Andreadis’in yazdığı Ragıp Zarakolu’nun Türkçe’ye çevirdiği ’’TAMAMA Pontus’un Yitik Kızı’’ kitabından etkilenerek ve bir çok yerlerde katliamlardan ve sürgünlerden bir bölümünü alıntı yaptım . Papulya, Lazona’lı bir Laz kadını. çocukluk yıllarında Pontus Rum katliamında ailece Arabistan çöllerine sürgüne gönderilen ve bir süre orada yaşadıktan sonra Malta adasına yerleşip orada hayatını sürdüren yaşlı bir kadın ve yaşadıkları o dönemleri Malta adasın da kaleme alarak Pontus Rum katliamını , daha sonra ise Dersim katliamını anlatmaya çalışıyor. Anne tarafından Rum baba tarafından Laz olan Papulya , Zifona ile çocukluk arkadaşlarıdır daha sonraları sevgili oluyorlar. Zifona Hemşin Ermenisidir. Katliamlardan önce Lazona (Doğu Karadeniz)’de yaşıyan Rum, Laz , Ermeni halklarının birlik ve bereberliğinden , Rumca, Lazca , Hemşince türküler, bayramlaşmaların her dilden yaşandığı , Kürd’ün Laz’a , Laz’ın Kürd’e , Rum’un Ermeni’ye , Ermeni’nin Rum’a Türk’ün Rum’a , Rum’un Türk’e kimliğinden , renginden , inancından , dilinden, kültüründen bir gıpta dahi hakaret etmeyip iç içe yaşadığı o dönemlere kısa bir yolculuktur . Ve asıl can alıcı nokta ise nasılda halkların bir birinden nefret eder duruma geldiğini .. Günümüzde nasılda bir halkın yok edildiğini ve 19 Mayıs 1919 günü Samsun’un Bafra kalesinde Partizan Rum , Laz , Ermeni Kadınlarının Topal Osman’ın çetelerine ve ittihat terakki’ye karışı cesur direnişini de ele almadan edemezdim . Bu direnişi en ince detayına kadar , neden bu direniş gerekliydi , amaç neydi , Mustafa Kemal’in Samsuna çıkışındaki gizli perde ne idi? ileriki bölümlerde anlatacağım ve Pontus’lu Partizan kadın Eleni’ye ithaf ederek sadece Lazona ve Pontus’ta bilinen rakamla 353 bin Rum , Ermeni , Laz halkının katliamını , soykırımının hesabını böylece sora bilirdim . Bunun içinde siz değerli okuyucularının beğenisine sunuyorum bilinen tarihin arkasında ki sis perdesini bu şekilde açarak vicanınıza insice bir ukte oturtmak istiyorum asırlar öncesinde Ermeni , Kürt, Arap , Ezidi , Alevi , Rum , Laz , Çerkes , Asur, Süryani , Yahudi , Hristiyan , Müslüman ve daha bir çok etnik kimlikte inançta olan halkların bir anda nasılda bir birine düşman kesildiğidir ? Zifona sıcak ülkenin kavurucu sıcağında Yalnızlığının en çelimsiz günlerinde , Elinedeki fırçasını tüm umutsuzluğa sürüyordu . Sıcak ülkenin ruhunu kavuran güneşi , Ilık bir rüzgarla yüreğine su serpiyordu . Ruhunun karanlık yanlarına aydınlık olan masmavi gökyüzü , Bem beyaz bulutlar Ve güvercinler . Ne kadar da ince Ve sakin karşılıyordu kadim diyar Zifona’yı . Zifona beyaz kireçe boyalı evinin bahçesinde , Çınar ağacının gövdesine yaslanarak , Tuvalini tamamlamaya çalışıyordu . Bir sessizlik düşüyordu Papulya’nın yüreğine , Derin bir sessizlik . . Masmavi denizin üstünde vals eden kuşlar ve martılar , Kanatlarını çırparak gökyüzünün ufuklar ötesinde kayboluyordu . Malta adasının bembeyaz evleri , Dar sokakları , Gündüzün en güzel saatinde , Sokak aralarında patilerini temizleyen tekir kedileri , Penceresine konaklamşı serçeleri izliyordu büyük bir hayranlıkla . Derin bir iç çekiyordu aslında Papulya . Ne kadar da o eski günlere dönmek istemezcesine , Koltuğunun başından kalkıp, Dışarıyı seyretmekten vazgeçsede . . Masmavi gökyüzünün , Ufuklar ötesinde kaybolurken kuşlar bir bir Bülbül sesleri , Delice yüreğinin etrafına yayılıyordu . . ’’Ah’’ dedi Papulya , Sonrasında ince dudaklarını oynatıp , Davudi sesiyle ; ’’Ah Karadeniz ! Seni susturdukları gibi, beni de susturdular . Seni yok ettikleri gibi , beni de öyle yok ettiler . Ah Karadeniz ! Sen nasıl kayıp diyar olduysan , Bende öyle kayıp oldum Ne ismim bellidir Ne Yurdum . . ’’ Zifona Güneş ülkesinin kavurucu sıcağının altında , Dolanıyordu . Uzun , dalgalı saçları omuzundan aşağıya doğru akıyordu . Badem gözleriyle , Amed’in dar sokaklarında koşuşturan çocukların yüzlerine takıyordu gülücüklerini . Masallar diyarıydı güneşin ülkesi , Masallarını okuyordu küçüklüğünde . Olmak istediği diyarındaydı , Ama olmak istemediği bir sürgündeydi . . Küçücük bir kız çocuğu kucağına aldığı Sincap’ını okşuyordu, Ayak parmaklarını oynatıp oyunlar oynuyordu . Zifona bir taşın üstüne oturdu , Ellerini iki başının arasına alıp , Aklının düz yokuşlarından tırmanıyordu gene , Okyanusları ve denizleri aşıp sevdiğini yanına varmak istiyordu delicesine öpmek . . Uzaktan uzağa, yüreğinin dar sokaklarında koşuyordu , Hem yalın ayağıyla , Hem de uzun uzun hasret çekerek . Papulya , Derin bir düşünceler içindeydi . . Sürgün yıllarını ayrı bir tarafa koyarak , Ve sanki hayatında , Bir çok şeyler ters gidiyordu , O kadar düz yol varken , Aklının dik yokuşlarından tırmanarak Ve her gün kendini yormaktan bıkmıştı Papulya . Sürgündeydi , Başka bir diyarda yaşıyordu artık , Küçük şirin bir ada . Bin bir türden çiçeklerin olduğu , Bembeyaz kireç evlerinin , Rengarek insanların arasındaydı . Uzun sarı saçlarını önden geriye doğru yatırıp Asabiliğini bastırır gibi , Dağılmasın diye asabiliği bedenine, tokasını takıyordu saçlarına . Aynanın karşısına geçip kıp kırmızı dudaklarıyla tebessümler saçarak , Bugün sürgün yediği , Küçük adayı sevmeye karar vermişti Papulya . Bugün hüzünlemek yoktu , Mutsuzluk yoktu . Omuzlarının askılarından , Ayak bileklerine kadar akan papatya desenli elbisesiyle , Parmak arası terliğini giyip taşlı yokuşlardan , Bin bir türden çiçeklerin arasından geçiyordu Papulya . Yürüdükçe , Ortalık derin bir sessizliğe bürünüyordu . Masmavi gökyüzünü , Gri bulutlar sarıyordu . Ve renkli renksiz yağmurun damlalarının altına , Kollarını iki yana açıp gülerek dönüyordu Papulya . . Zifona , Sıcak ülkenin kavurucu sıcağında dolanıyordu . Gece oluyordu , Karanlık hüküm sürüyordu . Güneş artık hükmünü kaybediyordu , Yerini gecenin eşsiz manzarasına bırakıverecekti . Bir manzaradan diğer bir manzaraya , Zifona’nın yüreği hopluyordu içinde . Ay gökyüzünün ortya yerine, yıldızlara attığı iple tırmanıyordu ağır ağır . Zifona bu manzaranın eşsiz güzelliğine kapılarak , Hayranlıkla izliyordu gökyüzünü . Herkesin bildiği diyardaydı , Ama hiç kimsenin gitmediği , Ya da gitmek istemediği diyardaydı . Bilmiyordular aslında , Renklerin ve kültürlerin hep birlikte yaşadığı diyardı Amed . Bütün doğanın güzelliği , Mezopotamya’nın alaca karanlığında , Sıkıca birbirlerine sarılıyordu . Yıldızlar düşüyordu saçlarına , Ay yakınlaşıyordu yüreğinin yamaçlarına . Dicle öyle derin derin, Öyle sessiz akıyordu . Zifona gökyüzünü öpüyordu dudaklarıyla , Gökyüzü Zifona’nın dudaklarını öpüyordu . Badem gözlerini gökyüzünün eşsiz karanlığında açtığında , Gökyüzüne tırmanan ay , En tepeye , Daha uzağa , Gökyüzünün en orta yerine , En görülmedik , En gidilmedik diyarlara Ve en uzanamayacağı yere asıyordu kendini . Papulya, Malta adasının dar sokaklarında , Karadeniz’in yeşilli dağlarında dolanır gibi , Mor dağların ardından görünen, güneşin batışını izliyordu . Geceler yine içi boş zihinlere oluyordu , Ay içi boş zihinlere açıyordu . . Papulya’nın yüreğinde , Anılar raks ediyordu . Lazona’nın İkizdere kıyısında , Zifona ve Papulya Okunan kitapların arasından , Yüreğinin en derin yerlerinden bir demet papatya , Ardından Papulya’dan , Yanağının en yumuşak yerine bir öpücük dokunuyordu . Zifona , İçinden bir parça çıkarıp , Lazca türkülerini savuruyordu gökyüzüne Papulya’nın gözleri ışıl ışıl oluyordu . . Tek sayfalık bir türküydü Zifona Ama hiç bitmeyen parçaydı Papulya . . İkizdere artık yalnızlıklarının ikizi oluyordu . Yüreğinin saklı bahçelerinde , Bir ses yankılanıyordu Papulya’nın , Biri umuttu , Biri özgürlüktü , Diğeri sevgiydi . Renas Tutaste |