Zingerilla XIVanılar.. Mezopotamya kırsalında düşlerimizin saklı bahçelerine gizlenen çocuksu sevinçlerimizdir. Kadim Diyarda mutluluk, bir anlık , bir saniyelik.. batı ülkesinin sahte sevinçleridir ölümümüz ... acılar, insanın gerçekliğidir , Kurdistan’da ta kendisidir.. bir gece yarısı evinin gıcıldıyan kapısını açarak , yok oluşlara meyilli ağır ağır yürüken yüreğinin doğusuna yuvarlanan umut tohumlarını saydı gecenin hoyrat karanlığında . gökyüzünün orta yerine çakılı kalmış ay’ın şavkıyan parıltısında, dansa kalkmış yıldızları izliyordu kara gözleriyle. yıldızların yakamoz ışıkları , ve rüzgarın ıslık sesi yüreğinin penceresinden sızarak girdiğinde , korkunç iklimlerden geçen yüreği , ışıl ışıl olup umutları yeniden yarattı yüreğinde . sahil kasabasında , elleri cebinde sahil boyunca dalgaları takip ederek yürüyordu Renas.. cebinden çıkardığı sarma tütünü dudaklarının arasına yerleştirerek tüm yok oluşlara ateş yakar gibi zipposunu çaktı . derince bir nefes çekerek içine , gökyüzünün orta yerine çakılan ay’ı dudaklarından öpüyordu . dudaklarının arasından kayan ışıklar , ruhunun derinliklerine ulaştığında , karanlıklar ardında gizlenen umutları bir kez daha aydınlığa kavuşuyordu . biliyordu Renas . yaşamak için direnenleri korkutamaz hiç bir zaman devler . tozlu ve vahşi bir hayatın içinde büyüdü . illede yaşamak diyorsa , yalnızca anlamak lazım ; evvelden ölümü görmüştür .. en vahşetinide . işte tüm hüzünlerini yok oluşlara doğru savurduğu piyanosu ... ince parmaklarıyla notalara yön verdiği ve acılarını , hüzünlerini , sevinçlerini , anılarını savurduğu düşlerinde çırıl çıplak, anadan doğma kaldığı masum bir çocuk olduğu son noktası ve melodilerin yönlerini belirlediği piyanosunun başına geçti .. biraz uzun , biraz kısa , ve birbirini kovalarcasına hızlandırdığı tuşların üzerinde sek sek oynar gibi yeniden yok oluşlara çalıyordu . uzunca bir zaman geçmesine rağmen , sazına küsmüş bir abdal’ın dengbejlerini piyanosunda çalarak , Mem û Zîn aşkına kendinden geçiyordu .. saçları önüne düşerek , gözlerini yumuyordu . piyanonun tuşlarında dolanırken parmakları , ince bir yolda giden yanık derviş gibi . tozlu yollardan geçen ruhu , sevgiliye kavuşmak adına , koşar adımlarla geçiyordu patika yollarından . yüreğinde dolu dolu sevgileriyle koşuyor Mezopotamya’da , gözlerinin derinlerinde açan badem çiçeği gibi . . Trio Joubran’ın masar parçası gibi hüzünlü yollardan geçiyordu yalın ayağıyla . tüm yok oluşlara , tüm hüzünlere çalıyordu . tabloda mağrur bakıyordu sevgili . biraz hüzünlü , biraz kederli . acılar yüreğine çöreklenmiş sanki . arka profilde ; akasya ve badem ağaçları , gün batıyor ardında . şal u şepik üniforma içinde Ronahi omuzunda mavzeri , şelale saçları dalgalı . ölümüne bakar gibi , biraz da şaşkın .. Renas Tutaste |
Heleki Mezopotamya'ya kulak veren ve şiire estetik veren o hüznün yansıması takdiri şayandir..
Sadece takdir ediyorum. .... ve susuyorum