Papulya X
Karadeniz’in tepelerinde eksilmez kara bulutlar hiç bir zaman ..
Sorsanız Karadeniz’in yem yeşil bitki örtüsüne , Haykırsanız dağlara , taşlara Dile gelir Kayıp Diyar Lazona.. Kaç milyon Ermeni’nin kanları akmadı derelerinden , Kaç milyon Rum’un kafaları sallanmadı direklerde , Kaç milyon Laz’ın dilleri kesilmedi kör bıçaklarla ? Lazona’nın tepelerinde eksilmez kara bulutlar hiç bir zaman.. Bembeyaz sis bulutları çevirir Karadeniz’in yeşilli dağlarını , Günyüzü göstermez insanlara . Bardaktan boşalırcasına yağan yağmurlar Haline ağlar Lazona’nın .. Karadeniz suskun kalmış halkına asilenir , Dalgalarını vurur jilet kesiği kayalara .. Gözlere iner sis bulutları beyaz perde misali , Anıların en karanlık yıllarına gönderir seni .. Yaşanacakları gizlemek adına, sis bulutları eksilmez tepelerinde , Göz gözü görmez adeta Karadeniz’de ... 1915 sabahında , Lazona .. ’ Lazona’ya dört nala koşturarak gelen postallar , Etraflarında yakaladıklarını sokak meydanlarına toplayıp Kurdukları dar ağacına asarak , ve Geride kalan yaşlı insanların boyunlarını keserek ilerliyordular .. İçlerinden bir asker , Grubundan ayrılarak boşaltılmış Ermeni evinin içine doğru yöneldi , Kapı rüzgarın etkisiyle gıcıldayarak kapanıp açılıyordu , Omuzuna aldığı silahı indirip, nişan alarak sessizce evin içine girdi Evin içi darma dağındı Ve silahını tekrar omuzuna alarak Darma dağın olmuş salonun ortasına kadar yürüdü, Duvarlarda kan lekeleri , Duvarda aslı kalan resim çerçeveleri yerlere düşmüş Param parça olmuştu . . Yaşlı bir kadın , Solunda pala bıyıklı genç bir delikanlı Dizlerinin üstüne oturmuş bir çocuk Ve bir kadın sağ tarafında duruyordu . Boynu dik , gözleri kara Kadınlara uyarlanan boyunduruk çaresizliğini yıkmış gibiydi .. Resmin alt köşesinde fotoğrafçının ismi ve imzası yazılı olmalıydı ki Resimin köşesinde askerin bot izi vardı .. Çömeldiği yerden kalkarak sağ tarafında kalan odaya doğru yöneldi Kapı hafif aralıktı , Eliyle kapıyı iterek açtı Yatak odasındaydı .. Dolaplar boşaltılmış , Çekmeceler yerlerdeydi , Sandıklar açılmış eşyalar etraflara dağıtılmıştı. İp çamaşırları yerlere saçılmış , Yatağın üstü kanlar içindeydi .. Asker silahını omuzuna alarak ağır ağır ilerledi .. Tahta parkelerin gıcıldayan sesiyle , Askerlerin bağırışları karışıyordu .. Uzaklardan ara ara silah sesleri duyuluyordu .. Bir el bombası patlıyordu sonra , Direnişçiler pusuya yatmış olmalı diye geçirdi içinden.. Kısa bir sessizlik sardı odanın içini , Hisli yüzünden boncuk boncuk terler akıyordu , Apış aralarına kadar terlemişti .. Etraf sıcaktı , Yakalarını açtı asker , Hafif bir korkuyla ilerliyordu .. Dışarıda uzak yerlerden silah sesleri kesilmiyordu . Çatışmalar şiddetlenmişti gene. Asker derin bir yutkunma sonrası , Elini örtüye doğru götürdü , Örtüyü açtığında , İki adım birden duvara doğru uçtu.. Yatağın içinde , Çırıl çıplak olmuş genç bir Ermeni kadın... Sağ göğsü kesilmiş , Vücudu mos mor , Boğazında derin bir kesik . Kulaklarının yarısı kesilmiş . Her tarafı kanlar içindeydi , Yaşıyordu kadın , İnatla yaşama direniyordu . Gözlerini açamıyordu , İnliyordu acılar içinde , Ağlayamıyordu . Yutkunamıyordu. Yarı baygın , Yarı ölü .. Asker dilini yutmuş haldeydi sanki , Belki de ilk defa böylesine işkence görmüştü .. Acı çekmesini istemediğinden , Silahını omuzundan alarak , Ermeni kadının alnına dayadı.. Asker gözlerini yumarak , Elini tetiğe götürdü , Yavaş yavaş parmakları tetiği çekti ... Yatak odasından sallana sallana dışarı çıkarak Tahtadan yapılmış merdivenlerden ağır ağır iniyordu , Evin her yerini dolanıyordu asker . Darma dağındı ortalık .. Camlar kırıktı , Odalar dağınık yerle bir edilmişti her yer.. İp çamaşırları evin her yerine yayılmıştı kadının , Dışarıdan da silah sesleri kesilmişti , Çatışmaların sesleri duyulmuyordu artık.. Direnişçilerde yok edildi sanırım düşünerek , Merdivenlerden aşağıya doğru koşaradımlarla inmeye başladı .. Ara sıra tek tük silah sesleri duyuluyordu . Yaralanan insanların kafalarına sıkılıyordu .. Duvarlarda duran kan lekelerinin arasından geçerek , Salona doğru yöneldi . Kırılmış camların üzerinde biraz bekledi asker .. Gözlerini etrafta gezdiriyordu , Silahını omuzundan alarak , Namluyu yerde duran kiloda doğru geçirdi .. Az önce kafasına sıktığı Ermeni kadının beyaz kiloduydu .. Katlayıp sağ cebinin içine iliştirdi .... ’ Sözün bittiği yerdi artık Lazona , Yeşilli bitki örtüsünün altından akan, Milyonlarca masum insanların kanları akar hala .. Kelimelerin bittiği , İnsanlığın bittiği , Dillerin yok edildiği , Tüm renklerin kılıçtan geçirildiği Kayıp Diyardı artık Lazona .. Bundan sonrası artık uçurumdu , Koca bir Halk , elleri arkadan bağlanmış , Ayaklarına bağlanan kayayı uçurumdan boşluğa doğru bırakılmıştı , Haykıramazdı artık , Ve onu duya bilecek kimse de yoktu .. Dili kesilmişti , Her şey gözlerinin önünde yapılmıştı Bundan sonra artık Laz , Ermeni , Rum , Çerkez yoktu Lazona’da. Dönüşü yoktu , Çıkmaz sokaklardaydı insanlar .. Yanında gölgesinden başka kimsesi yoktu.. Yalnız , Yapa yalnızdı Lazona , Bir derenin kenarına itilmiş halk oldu sadece.. ’ Lazona’da Kara günlerinlerin başlagıcıydı henüz .. Karadeniz’in dağlarına sığınmış bir avuç direnişçi , Canla başla direndiler .. Silahları yoktu . Cephaneleri yoktu .. Sağda solda avere dolanan askerleri öldürülerek alınmış bir kaç tüfek , el bombası ve mermiden başka bir şeyleri yoktu .. Nereye kadar direnile bilirdi ? Herkes sürgüne gönderilmiş , Evlerde yakalanan insanlar öldürülmüş , Kaça bilenler dağlara sığınmıştı .. Ne silah vardı , Ne cephane , Hiç bir şeyleri yoktu . Canlı yakalanan bir kaç Laz ve Rum direnişçi.. Elleri arkadan bağlanmış halde , Önlerinde asker , Eşliğinde yürüyordular .. Arkadan bir Asker, koşarak yetişti Silahının dipçiğiyle direnişçinin ensesine vurduğu gibi Yalpalayan mazlum diz üstü tozlu toprağa kapaklandı .. Uzun saçlarından çekerek kaldırdı kafasını , Kollarını çemleyen asker , Söverek yumrukluyordu mazlumu .. Bir yandan da sövüyordu ; ’ Vatanımızın düşmanı , Ulu reisimizin can düşmanı ! Alçak ! Köpek ! Gavuroğlu Gavur Seni ! Neyine Lan Senin Vatanımızda Direnmek ? Neyine Lan Domuz Sürüsü ? ’ Gözlerinin ortasına bir yumruk daha iniyordu , Saçlarından tutup kaldırarak , Suratına bir yumruk daha indi.. Direnişçinin burnundan oluk oluk kanlar boşalıyordu , Gözlerinin altı morarmış , Elmacık kemiğinin üstünde Ve kaşında derin yarılma vardı . İnliyordu Direnişçi , Diz üstü çökerek , Ağlıyordu .. Yakalandığına değil , Annesi gözlerinin önünde çırıl çıplak soyularak öldürülmesine ağlıyordu .. Çaresizliğine değil Çaresizlik boyun eğmekti Binlerce bahenelerin içinde en çok bu bahanenin ardına gizlenilen Ölümcül bir susuştu, Kimsesizliğine ağlıyordu sadece Tek başına bırakılmışlığına Halkı tarafından ihanete uğradığına .. Askerler yere düşen Direnişçinin karnına tekmeler atıyordu Ard Arda ; ’Senin Yerin Ancak Ölümdür , Görüyormusun Bu Kamayı Boğazına Saplayıp Çıkartacağım Seni Öldürmeyeceğiz, Seni Can Çekişerek kıvranışlarınla Ölümünü İzleyeceğiz ! Alçak ! Vatan Haini ! Yürü Domuzun Dölü! Yürü Piç’in Evladı ! ’ Lazona’nın tüm rengarenk yaşamları , Süngülerden geçirildiğinde , Geriye kalan yaşlılar ve kadınlar , Sürgünlere gönderiyorlardı .. Yalın ayaklarıyla kavurucu sıcağın altında , Ayakları kanaya kanaya yürüyen insanlar Yemen ellerinde pusuya yatmış Araplar süngülerden geçireceklerdi .. Sağ kalanlarıda yanlarına alıp , Yemen çarşısında , Köle pazarlarında bir dinara satılacaktılar ... Ruhları soykırımlarla sarsılmış , Yetmezmiş gibi bir de sürgün diyarlarında köle olmuşlardı .. Hiç bir hakları yoktu , Konuşa bilme , Hakkını arıya bilme , Tanıdığıyla konuşmak bile yasaktı , Sahibinden izin alarak konuşacaktılar .. Aralarında küçük , kara gözlü , kıvırcık saçlı bir çocuk vardı .. O’nun hazin hikayesi , 1915 soykırımında kölelikten başlıyordu .. Kökleri Lazona’dan ve Anadolu’dan sökülmüş , İleride büyük bir aydın ve müzisyen olacaktı . Ve Ermeni halkının hazin hikayesini melodilere dökecekti Gomidas .. ’ Lazona’da Bomba ve silah seslerinin arasında , Yan ceplerinden çıkardıkları hançerlerin şıkırtılarıyla kulakları doluydu . Ve yıllardır bu travmadan kurutulamayacaktı Küçük Gomidas Sürekli olanları hatırlayacak , Bir taşın üstüne çıkıp , Başını bacaklarının arasına alıp sessizce ağlayacaktı.. Annesini 1 yaşında, babasını 10 yaşına varmadan kaybetti Gomidas . O trajik çocukluğu, Bir lanet gibi peşini bırakmadı. Ama o, bu lanetin içinden dönemine mührünü basan bir sanatçı olarak çıktı. Adının yanına rahip, besteci, derleyici, şarkıcı, koro şefi, öğretmen, şair, etnomüzikolog sıfatları yazılsa da müzik onun damarlarındaydı. ’ ( Bir Zamanlar Anadolu’da Ermeniler Vardı Hala Var [ Anatolian Armenians ] ) Her gün, geceye teslim ederdik ruhlarımızı, Ve her gece Lazona’nın göklerine kaldırıp başlarımızı , Güneşin bağrından söküp fırlattığı yıldızları izlerdik . Yıldızların ışığıyla yana yana kıvrınan ay’ı büyük bir sevecenlikle seyre dalardık . Biz bu dünyadan gitsek bile , Bu kavga hep devam edecek... |