Papulya III
Lazona’da yağmurlu bir vakitti . .
Bahar yağmurları , Karadeniz’in kurmuş ve çatlamış dudaklarına düşüyordu ince ince . . Gökyüzünü kaplayan beyaz bulutlar , Karadeniz’in yeşil bitki örtüsüne kavuşmanın mutluluyla ağlıyordu sanki . Bin bir türden çiçekler , Ihlamur ağaçları , Çay bahçeleri , Ve toprak . . Aşk kokuyordu Ayder yaylasında . . Papulya’nın iri, badem gözleri Zifona’nın gözlerine değiyordu . Zaman duruyordu gözlerindeki o özlem ateşlerinde , Yağmur inceden yağarak sevdalı gençlerin bedenlerini sarıyordu . Susmuştu zaman, Papulya’nın dudaklarına düşen öpücüklerle . Zaman, iki beden arasında sıkışıyordu . Rüzgarın kasvetli esintisi Ve zaman, Rüzgarların dalında titreyen yapraktı . . Yağmurlar Lazona’nın kurumuş toprağını derin bir hasretle Dudaklarından öpüyordu . Toprağın o eşi benzeri olmayan kokusu , Tüm kayıp diyarı sarıyor sarmalıyordu . İkizdere o anlarda tüm hüzünlerini çıkartıp Mutluluklarını giyiyordu üzerine . Kuşların ve atmacaların sesizliği kesiliyordu yağmurun ince sesiyle , Çağlayan Köprüsünün üstünde cıvıldayan serçeler , Tulumun dilsiz sevdalarına düşüyordu . Yürekten bir vaveyla sesi , Papulya’nın ve Zifona’nın ruhuna dolanıyordu . Uzaklardan , Dağların sırtına yaslanmış bir sevdalının içsel duyguları , Tulumun mitolojik sesiyle birleşiyordu . Papulya’nın ruhu gök kuşağının yedi rengine dolanıyordu , Zifona okyanuslara dalıp , Bir anda Karadeniz’in durgun sularında , balıkçı bir teknesinde oluyordu . . Zamanlar, O unutulmaz anları hızla silip süpürüyordu ... Papulya’nın sarı saçlarında artık beyaz aklar açmıştı , Gözlerinin mercek kenarlarında birikmiş asi bir mavilik , Ay gibi parlayan o ten , Dudaklarından akan cennet-i ala şarabı , Ve gözlerindeki o parlaklık , Artık solgundu . . Papulya’nın elinde siyah beyaz bir resim karesi ; Çağlayan köprüsünde bir anı . . . Zamanlar öncesinde birliktelik olma adına , Gizli gizli toplanan cemiyet liderleri . . Zifona ortada , Sağında Ermeni dostu , Solunda Kürt dostu . . Zifona’nın saçları kısa kesilmişti , Gözleri zeytin karası ve iriydi . Dar bir takım elbise , Beyaz gömleğin üstünde siyah bir kravat . Gri düzgün ütülenmiş kumaş bir pantalon . Ermeni yakın dostu Agop’tu . Araştırmacı ve yazardı . Aynı zamanda, Lazona’ya aşık şair bir sanatkardı . Uzun boylu yapılı ve sert bakışlıydı . Ama o bakışlarının ardında çocuksu bir yapısı vardı ; Gülmeyi seven bir aydındı mesela . . Sert konuşurdu , Tüm dikkatleri üstüne toplardı konuşurken , Bir süre sonra, espiri patlatarak etraftaki o derin sessizliği bozardı . Kimi zaman da , Eline alırdı kemençeyi Rumca ağıtlar yakardı gecenin hoyrat karanlığında . Badem gözlerindeki o sadelik , Masumane bakışlar , Dudak üstünde ince kesimli bıyıkları , Dudak kenarlarından kıvrımlıydı . Dalgalı saçları kısa kesimdi , Siyah bir takım elbise , Ayağında deriden yapılmış Amed’in meşhur kundura üstadının Agop’a özel yapmış olduğu , Topukları meşe ağacının gövdesinden olan, Miço Nişanyan’ın kundurasıydı . Zifona ile Horon oynadıklarında çağlayan köprüsünde Ayaklarını taşlara vururdu sertçe , Çıkan ’tak’ sesi asiliklerini anlatırdı sanki . Tüm kuşlar o sese alışkın değildi, kaçışırdılar . Kürt dostu Bedirxan . . Kömür karası gözleriyle ufuklar ötesini, Merceklerinin saklı bahçelerinde sarıyordu sanki . Dik ve onurlu duruşu . Gözlerinin ufkundan düşüyordu kurak topraklarından , Yağmur ülkesine . . Ciddi ve sert bakışları , ’Bana gülmek yasak’ , der gibi ’Sana ağlamak ziyan .’ der gibiydi . Uzun ve dalgalı saçları geriye doğru yatıktı . Gri takım elbisesi, İri yapılı vücüduna tam oturmuştu . Elinde küçük bir not defteri , Ceketinin yaka cebinde beyaz kır çiçeği , Bıyıklarının kıvrımlı yokuşları, yanağını öpüyordu . İnce davudi sesini o gün beyaz bulutlara bırakmıştı . Yüreğinin dallarında kurumuş güllerini , Ruhunda sararmış mevsimleri yeşertiyordu Lazona’da Bedirxan . . Papulya, Resimin en sol yanındaydı . Yazmalı haliyle fotoğrafı çeken adama sert bakıyordu . O anki garip haline gülmüştü , Danklöşör patladığında, gözlerinin kamaşması Ve yüzündeki garip bakışları çıkmıştı . Zifona her resme baktığında Gözleri papulya’nın o şaşkın bakışlarına takılırdı . Papulya kızdığında dudaklarına yapışırdı Zifona. Şimdi ise Papulya o hasretin ateşiyle kıvranmaktaydı , Derin derin bir özlemle yanıyordu yüreği . Her yatmadan önce Zifona’nın sen yanından öpüyordu . . Zifona’nın elinde küçük bir not kağıdı , Gıcıldayan masasına oturmuş , Kaçak sigarasını ve kaçak çayını içerek Not defterine , Eğik bir el yazısıyla Lazca yazıyordu ; ’ Ben Lazona’da ellerinle tutuyordum hayatı Şimdi Kurdistan coğrafyasında Yüreği dalgın Yüreği kırgın insanlara Senin gözlerindeki o gülümseyişleriyle Ve gözlerinin maviliklerinde bitmeyen umutlarınla bakıyorum yüreği kırgın insanlara Perişan olmuş bir canla Yüreğim sen yanını istiyor ...’ |