Zingerilla XVI (16)Arkasına bir kez bile dönüp bakmadan yürüyordu ağır ağır .. Nereye gittiğine dair hiç bir belirti yoktu . Yürüyordu sadece , Dağların koynundan patika yollarına . Oradan bin bir türden ağaçların aralarından geçerek , Dicle’nin koynuna varıyordu . Mavzerini bir ağaca yaslayıp , Gölgesinde serinlenerek , Derin bir iç çekişle düşlüyordu , Küçük bir su birikintisinde yansıyan yüzüne bakıyordu . . Yüz hatlarını gözleriyle çiziyor , Gözlerinin karasına bakarak . Sessizdi Ronahi , Durgundu . Küçük su birikintisine gölgesi düşüyordu Ve gözlerinin kara merceğine yansıyan yüzünün resimi . . Renas tuvale ince uçlu karakalemiyle çizdiği portreyi tamamlıyordu .. Radio’da Tuncay Korkmaz’ın, mızıkalı enstürmantal parçası olan ’’Sefiye’nin Kederi’’ çalıyor , Yüreğinde kopan amansız fırtılarıyla Ve karanlıklar içinde kalmış, Yaralı bir kuş misali çırpınan ruhunun ellerinden kavrayıp , Durgun sulara götürüyordu . Fırçasını tuvalde ağır ağır dolaştırıyordu , Karanlık bir profilde ; Ay’ın şavkıyan ışığı yüz hatlarına değmiş Renklerin tonlarını veriyordu . Pencereden odanın içine kadar giren ışıkların kırılma noktasını yakalayarak , Cam bir vazoya yansıyan , Rengarenk gökkuşağının danslarını çiziyordu . Karanlıklar ardında kalmış bedenine Renkler dolana dolana bedenine değiyordu. Düş nadaslarına akseden Ronahi’yi yeniden tasarlıyordu Renas . . Gelişi güzel fırçasını renklere daldırarak, İnce darbelerle, Saçlarına konaklamış ateş böceklerinin hareketlerine renk veriyordu . Karanlık odanın içinde aralık bırakılmış bir kapı , Kapı aralığından görünen dar bir koridor ve bir ışık düşüyor . Beton duvarlar çatlak , Pencerenin önüne, Bir çınar ağacının kara gölgesi düşüyor . Yaprakların uçuşmaları , Ateş böcekleri , Ay ve yıldızlar Kendini kaybetmiş bir ressamın yaşam belirtisini anlatır gibiydi resim . Renas tuvaline ara verip , Hayal gölgesini kımıldatıyor , İskemlesinden kalkarak . Masanın üzerinde duran, Sıcak, orta şekerli kahvesini alarak Pencerenin kenarına geçti . Bir yandan kahvesini yudumluyor, Bir yandan da sokakları izliyordu . Mezopotamya diyarından , Ayağa kalkmış düşleri , Renas’ın düş nadaslarına varıyordu . İçinin en derin yerinden sessiz sedasız geçerek , Bir sonsuzluğun içine sığma çabası gibi Yüreğinin durgun limanlarına sığınıyordu . Bir ses yayılıyor yüreğine , En masumane yanıyla , En saf yanıyla, müsade ister gibi sesleniyor ruhuna , Aşka da yer var mı ? Zingerilla patika yollarından geçerek , Bir ağacın gövdesine yaslanıp , Kırmızı kaplı defterini okşayıp , Kara kalemiyle notlarını düşüyordu ince eğik yazısıyla ; ’’ Mezopotamya diyarıma ; Dağların doruklarından bakarken , Ufukları ve ovaları bir başka , Yaşamı ve hayatı bir başka görürsün . Mezopotamya.. Uğruna Ne öyküler , Ne hikayeler yazıldı , Ne destanlar anlatıldı . Yüreğinin derinlerinde kabaran yaşam mücadelesi , Ve özgürlük sevdalarıyla , Ne türküler yazıldı ve söylendi . . Şimdi ise terk edilmiş evlerde , Yıkık dökök harabeye dönmüş kadim diyarda , Geriye kalan sadece düşlerimiz ve yüreğimiz . . Ordaki çocuklarda ise; hep aklımız kaldı . . ’’ Renas derin bir hasret , Derin bir özlem çekiyordu .. Yüreğinin en koyu karanlığında yanıp tutuşuyordu kadim diyarı ; Havasını, Soğuk serin sularını, Bedenini yakıp kavuran güneşleri , Toprağının bağrında biten bin bir türden meyve ağaçlarını . Yürüdü en sakin yanlarıyla Adımları korkusuz , Bilirdi toprağı Renas’tı o . Ihlamur kokularının arasından geçerek , Gelincik tarlalarına uzanmayı , Tozlu yollar , Tozlu yollar bilirdi Renas’ı , Tanırdı kadim diyarını . Kaç kez o yollardan takıla dülşe koşturmadı , Kaygısız , korkusuz yürürdü hep o tozlu yolarda . Mezopotamya’nın larcivert karanlığında , Gökyüzünün orta yerinde çakılmış ay’ı , Ve yanıp sönen yıldızları vardı . Zaman zaman gökyüzünü seyre daldığında , Derin bir nefes alıp, en heyecanlı yanıyla , Gökyüzünün bir ucundan diğer ucuna kayan yıldızları yakalamayı isterdi elleriyle . Zingerilla gelip yanına uzandığında dilek tutardı , Kayan yıldızlar sanki yürğinde toplanırdı , Işıl ışıl olurdu Zingerilla . Yağmurlar yağardı bardaktan su boşalırcasına , Çamurluda olsa Cizre’nin yolları , Kerpiçli evlerinin damları aksada , Evlerin bacaları tüterken , Mezopotamya’da gözlerini kamaştıran güneş , Hep ısıttı içlerinin soğuk yanlarını ... Renas Tutaste |