Zingerilla XVMasada bir kaç kuru dilim ekmek , Tabakta iki üç zeytin Biraz tere yağı Ekmeğinin arasına sürüp tere yağını , İçine zeytini yerleştirip , İki ısırıkla bitiryor, kuru ekmeği. Garipsedi bir anda Renas , Tebessüm ederek gülüyordu Dirseklerini masanın üstüne koyarak Bir yandan ağlıyor , Bir yandan gülüyordu . Haline mi ağlıyordu ? Haline mi gülüyordu ? Hayır , Hayır . Haline ağlamıyor , gülmüyordu Renas . Son derece kendisiyle barışık sanatkardı . Güler yüzlü ve sevecen Son derece de saygılı ve fakir sanatkardı . Halinden memnundu . Üzülmüyordu .. Düşlüyordu eski günleri , Gülüyordu biraz da . Taa çocukluğuna varıyordu , Anası her seher vaktinde kalkar Sabah namazını kılar . Ardından ahıra iner bir iki kova süt sağar , Ordanda tandırın başına kurulurdu . Renas annesinin başına uykulu uykulu giderdi , Elleriyle gözlerini ovuşturarak , Masumane bir bakışla annesini izlerdi . Unlu elleriyle Renas’ın ellerinden tutardı annesi , Tandır ekmeğini verirdi eline , Diğer elinde Ninesinin bostanından arakladığı domatesi . Koşarak tozlu yollarda Bir ondan, bir bundan ısırık alarak deli gibi koşuyordu . Kirli esmer tenine, biraz kilolu olması ayrı bir tatlılık veriyordu . Yalın ayağındaki terlikleri koştuğunda , kimi zaman ayağından fırlıyordu . Sönük bir haykırışla , Arkadaşlarıyla oyunlar oynardı köyün meydanında . Bazende bir çeşmenin altına geçer , Oğlağını kucağına alıp saatlerce koklayıp, öperdi gözlerinden . Renas o çocukluğun , O yokluğun güzelliklerini yaşamıştı . Yokluk içindeydi , Beş paraları yoktu . Ama en azından kimseye muhtaç da değildiler . Her sabah evlerinin altında sıcacık ekmekleri çıkıyordu , Bir kaç domates , Bir kuru soğan , Biraz közlenmiş patates , Yeterdi . Bir de ninesi. Kürtçe masallar anlattığında Diyarlardan geçiyordu . O büyülü sesinin nadaslarına kapılıp , Bulutlar üstünde dolaşıyordu . Korkusuzca kötülüklerle savaşıyordu , Rengarenk insan hikayeleriyle , Her dilde konuşmak . Her dilde çocukluk arkadaşları edinip , Onlarla gezip dolşamayı istiyordu . Deli dolu zaman, Geçen onlarca acılı yıllar . . Oysa ne kadar mutluydu o insanlar . . . . Renas fakir bir sanatkardı . Eserlerini Kürtçe yazarak , Kadim diyarında yaşıyan tüm insanlığa armağan ediyordu . Sürgündeydi , Yurdundan uzakta . Yasaktı yurdu ona , Yurdu aşıktı o sanatkara , Ama dikenli tellerle örülmüştü etrafı . Ne zaman özgürlüğe manuş düşler kursa , Bir müddet sonra düşleri dikenli tellere takılırdı . Sol yanı acırdı , Sol yanı kanardı her zaman . . Diyarlar ötesine bir anka kuşunun kanatlarında gidiyordu Renas , Öyle bir dil , Öyle bir kelimeleri kullanıyordu ki , Gümbür gümbür akan bir şelalenin akıntısına kapılıp sürüklenip gidiyordu cümleler . Doğayla birleşiyordu ruhu , Doğayla bütünleşiyordu bedeni . Göğsünü güneşe doğru gerip , Yıldızları gökyüzünü ve ay’ı yudumluyordu . Mezopotamya’da Gökyüzü kızıl elbiselerini üzerine giyindiğinde , Gökyüzü tam karanlığa boğuluverecekten , Küçücük ellerini gökyüzüne kaldırıp , Yakasından tutardı gecelerin . Ay gökyüzünün orta yerine , Hayatın gıcıldıyan merdivenlerden ağır ağır çıkarken , Yıldızlar kollarına girip , Karanlık geceleri aydınlatan parıltıları giyiyorlardı üzerlerine . Yakomozlar , Tüm güzellikleriyle , Aklını çelmeye çalışan şeytani bir kadın gibi . Gözlerini kırparak , Yatağına almaya çalışan şehvetli bir kadın , Tüm eşsizliğiyle yanı başında duruyor. Renas elleri cebinde kalabalık caddelerde ağır ağır yürüdüğünde , Kelimelerle öpüşüyordu , Yüreğinde birikmiş destansı sevdalarıyla bir başına , Yapa yalnız yürüyordu . Her gün , Her saat , Sözcüklerle sevişiyordu sanki . Bir masaya oturup , Kahvesini yudumladığında , Kelimeler dudaklarından parmak uçlarına kadar damlıyordu . Yıldızlar biraz daha yaklaşırdı , Ay biraz daha sokulurdu . Deniz ay’ın şavkıyan ışığıyla durgunlaşmış gibi , Dalga sesleri gelmiyor kulağına artık . Renas çantasından kağıdını kalemini çıkartarak ; ’’ Evlerin ışıkları bir bir sönmekte . . Tıpkı sönen onlarca insanın hayatı gibi . . Bir ışıktı insan Kürdistan’da , Tek tek o ışıkları söndürdüler . Özledim sessizliği , Silahların sessizliğini , Anaların ağlamayışlarını . Yoruldum , Bitkinim . Hayat olağınca sakinlikle akıyor , Zaman su gibi avuçlarımdan akıyor . Gece, gökyüzü, ay, yıldızlar ve yaşadıklarım Biraz da sen , içimin ince karanlığı . Yaşam öykülerim , Unuttum yağmurun güzelliğini uzun zamandır . Haykırıversek sen ben ve biz hep birlikte yaşadıklarımıza. Yıldızlar en parlak anda kayarmış Ronahi , Gökyüzünün bir ucundan diğer ucuna . Ay daha da sokulurmuş aşksız sevdasız kalmış gariplerin koynuna . Yıldızlar yurdundan ayrı kalmış gariplerin yüreğine akarmış . Umutları karanlık altında kalmasın diye . Duyarız bazen uzaktan bir ses ve haykırış , Elleri yumuk yumuk olmuş gülerek kahkaha atıyor , Yarı ağlıyor , Yarı gülüyor , Öyle bir sevinç işte yurduna kavuşmak .’’ Renas Tutaste |