MİRZA’ Ömür ulaktır aşka sevdaya ’ Ankara ’da bir cadde Gün erken ölüyor Yaslı bir ikindinin gölgesinde Bir fotoğraf karesinin eksilen yüzünde rastlıyorum izine Henüz çocuğum Masumiyetin ıslığı esiyor dudaklarımda Saçlarımsa hâlâ başak rengi Ta o zamandan başlıyorum sevda kokulu şiirler doğurmaya Ve bir ağrının zamansız yerleşkesi kaburgama Şahlanıyor telaşım Avuçlarımda bahtımdan kalma sancılarım S’ağır bir vuslatın dua zamanıdır an Benzi solmuş ölümün Ten renginde açıyor kanadını yapraklar Bütün ateşler akkor Küle dönmüş bütün dallar Yıldızını kaybetmiş bir gök ağlamasıdır bu Alev alması bir çıranın Hani bir vadide açamayan çiçek Hani bir çalıda ötemeyen böcek Hani yâr koynunda boş kalan kucak Öylesi içli Yağmura küsmüş Kızılırmak Ay ışığında parıldayan bir yalnızlıktı içimi kavuran İstisnasız intizarlarımdı geceyi ikiye ayıran Ve kavgamdı gurûbun mağrur duruşuna kıvrılan Karanlığa terk edildiğinde güneşim Ardından fırtınayla esen bir yel Kanadımda sızlayan ürkek serçeye değen bir el Zamanın çıplaklığıyla taşan bir sel Say ki yangının tam ortasında çırılçıplak üşümekti bu Bölüşmek bir düşü Bir uçtan bir uca Boylu boyunca Ömrüm ! Pul pul dökülüyor ellerimden vedalar Ihlamurlar topluyorum kal biraz daha Mecburen dalgalanıyor başım oysa Bir ışık huzmesinden umuyorum gözlerini |