Dostlarımızın bize gösterdiği sevgiyi abartmamız, duyduğumuz minnetten değil, takdire ve sevilmeye ne kadar layık olduğumuzu herkese göstermek içindir. LA ROCHEFAUCAULD
Paylaş
Masum duygularına hoyrat düşünceler kurşun atıyordu kadının. Paramparça güneşin ışıkları dökülüyordu eteklerine. Taze sanıyordu umutlarını ama tortusu çökmüştü içine umutsuzluğun. Yeniden bitişin hüznü çökmüştü üzerine. Telefonu alırken eline soluksuz bir darbe indi yüreğine. Bastı tuşlara cevap yoktu mekanik bir sesten başka. “ Bir mesajınız varsa sinyal sesinden sonra bırakabilirsiniz.” Cevap alamadıktan sonra söylemenin ne anlamı vardı ki… Yine de birkaç kelime düştü ağzından, boynuna urgan geçirilmiş bir sesle;
Çiyleri yudumlarken çimlerin dudakları “ Bekle” demiştin burada, “geleceğim yeniden.” Yeşiller doydu suya Neden gelmedin hâlâ?
Kapatıp telefonu baktı uzaklara. Tohumlar biriktirmişti ceplerinde, o gelince yeşerecek diye. Kaç bahar geçmişti, nice tohumlar çiçeğe dönmüştü, yoktu o. Yağmurların bağrından süzmüştü sevdasını, bu kadar temiz, bu kadar saf olamazdı mimlenmiş her sevda. Bilmiyordu hangi buzulun göğsünde kaynadığını.
Kelimeler isyan ediyordu dilinde, saçlarından koparıyordu hüzünlü imgeleri. Saatlerin kalbi dururken zaman geçip gidiyordu. Yeşillerin içinde renklerden azade hissediyordu kendini. Bir mesaj daha bırakmalıydı telefona…
Beklemek ne zordur bilir misin yâr? Zaman işlemiyor duruyor saat Dönüyor önümde topraktan yollar Hani gelecektin bu nasıl vaat? Çiçekler salınsa olsa da bahar Yeşiller içinde yakıyor bu har.
Sesini duymalıydı artık. Bir kez daha denedi, çalıyordu telefon ama yine aynı ses, aynı mesaj. - Olsun, şimdi olmasa bile dinleyecek elbet diye düşünüp seslendi sevdiğine.
Beklemek ne zordur bilir misin yâr? Yapraklar ardından izlerken ufku Ağlıyor topraktan süzülen buhar Gece haram bana tutmuyor uyku. Aklıma düşüyor birden intihar Üzülme gelmezsen etmem intizar.
Siliniyordu artık içindeki masumiyetin siması. “Üstümde kirlenen beyazları sıyırıp gözyaşı giyinmeliyim artık” diyordu tahta bankın üstüne beklerken. Hicran son lokma gibi düğümleniyordu boğazına. Gök mü çöküyordu üstüne, inliyordu bütün kemikleri. Ağaçların gölgesinde üşüyordu hayalleri.
- Bir kez daha, son defa, dedi hıçkırarak. Açıp telefonu bir çırpıda söyledi son sözlerini.
Beklemek ne zordur bilir misin yâr? Üstünde oturmak kupkuru bankın Güneş de yakmıyor esmiyor rüzgâr Sanki ezilirim altında tankın. Senli hayallerim edecek firar Bu nasıl acıdır bu nasıl esrar?
Kulağında çınlıyordu firkatin fısıltısı. Umuda ıslık çalsa da gelmek bilmiyordu. Ne yapabilirdi ki artık? Sükûtun kollarında hüzünlü ayrılık şarkıları dinleyecek, sırça kadehlerde onsuzluk içecek ve inleyecekti. Beklemeyeceğim daha diyerek kalktı yerinden, yürümeye başladı evine doğru. Ayakları çimleri belki de daha okşamayacaktı. Kelamsız dudağından son kez dökülürken sitemler, kendisiyle yürüdü ıssız patikada.
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
ÖYKÜ: BİLİR MİSİN YÂR? şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ÖYKÜ: BİLİR MİSİN YÂR? şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
sayfanızla bu akşam tanıştım.iyiki sayfama geldinizde o güzel anlamlı şiirleriniz dizeleriniz ile buluştum.okuyabildiğim kadarı ile şiirleriniz gerçekten çok özel vede güzeller.ve bu güzel şiir gibi.tebrikler gönderiyorum yüreğinize.sevgi ve selamlarımla...
zaten şiir diye değil öykü olarak yazıyorum da, daha önce nesirciler beni bilmediği için burada yayınladım, en azından okuyanlar çıkıyor yazmasalar da, beğenmeseler de...