'Uyanınca Katlayıp Bırakıyorum Çiçekli Bir Mevsimi Çekmeceme'Şiirin hikayesini görmek için tıklayın İlkin sana yalnızca umutlarımı yolluyorum insancıl bir erinçle..
Ve affet siyah ceketli anlam..pırıl pırıl bir Cumartesi hiç bir şey yazamadım sana.Taksim’de Annelerin kan toplayan yaralarıyla uzunca bir mevsimin ağıdındaydım.. yüzüm ölümün ve açlığın soğuk duvarlarına dönük.. ve bu durum insan onurunun güzelliğine olan özlemimden başka bir şey değil.. bu sabah çocuklarla bir oyun oynayıp kocaman düşler çoğalttım sana dair.. Sana adınla seslenememek ne tuhaf..ne derin bir çelişki.. oysa bir kez olsun fesleğene değmemişken ellerimiz yüreğimde körüklü lokomotif çalışıyor sanki.. olsun senin ismin gökyüzündedir gözlerin yağmur yüklü buluttan kızıllığın mor düşlerinden.. İçimde binlerce posta güvercinleri kanat çırpıyor.
Ben küçükken Annem,’Hayat bazen yüreğine sebepsiz
tebessümlerini döker.salkım saçak sevinçler dolar yüreğine, bununla bir şeylerin bağını mutlak kur’ derdi.. Bana bir film aç Anne sebep(li)siz tebessümler ortasındayım! bir daha kaçırmayayım diye ellerimle fora ediyorum vapurun halatlarını güvertesinde siyah ceketli şiirler! ’bir not düşüyorum tarihe dünden’ yağmurun dili mor yağmurun dili yasaklı her şey derin durgunluk vapurunda gözler açık,umutlar güneşin zaptın da etraf toz duman kim bilir,belki rüzgar mevsiminden önce mavileşmeye doğurgan ’sarmaşıkdallarına asıyorum resimlerimi mektuplar çoğaldıkça çekmecemde’ Jules Verne’nin balonunda bir vakit gökyüzünü beş hafta dolaştım hasırdan sepetimde milyonlaca yakamoz taşıdım göğe Verne’nin denizaltısıyla yirmi bin fersah dalış yaptım bundandır ceplerimde mektubun ve denizin kokusu karaya vardığımda,Verne beni Donkişot’un atına bıraktı usulca yel değirmeni yoktu gölgelerimizle dövüştük durduk sabaha kadar Ve dilce susulup, bedence konuşulan bir zaman da susmak belkide en büyük erdemdir inci tanem fakat kimsenin kimseyi anlamadığı bu yabancılaşma ortamında kaç mevsim daha susarız ki? Ve gökyüzünün gerçek rengini bilmeyenler bulutların rengini bile tahrip ediyorlar henüz Cumartesiye çok var! olsun belki de yalnızca cumartesi konuşsak yetecek |
Bir şiir bende yazmıştım bir zamanlar içi cumartesi kokan ;
"Bugün cumartesi Sarya
Sen geldin dün
Gözlerin takıldı gözlerime
Tel örgüm küflenmişti biraz
Kızma, boyatırım yakında
Bak bu gemi de battı
Demir atarken elleri yaralı devrimimize
Yollara vurdu yorgun bir güneş
Yanaşmadı bak işte
Fırkatalar ihtiyar kıyımıza
En çok ben korktum sonra
Çocuklar söylesin diye şarkılarını
Korkusuzca, kendi dillerinde
Oyuncak göçlerinde döndürürken mevsimleri
Yağmalanmasın umutları diye
Yine de, mutluyduk Sarya
Gözlerimizdeki karanfilleri
Kaybetsek de mutluyduk
Kendi dünyamızın kızıl haritasında
Kazanmayı yaşamak bellemişken hem de
Sesini sessizliğe verdi
Söylediğimiz türkünün ağıt yakan dili
Sazlar sustu Sarya
Kar yağmıyor artık
Sensiz çok başka Ankara
Biliyorum kızgınsın bana
İsmini bile unuttum diye
İstemedim Sarya, söylemesinler
Adın geçmesin telsizlerde
Böyle unuttum işte, gizlice
Tüm günleri erteledim gidişine
Nefesin tel örgümde kaldı yine
Hücremde sessiz bir ölüm
Bugün cumartesi Sarya
Ve ben seni gördüm dün"
...
Cumartesiler bir başkadı gönül sızımda
Duvarlara çentiklediğim umut ikliminden bu yana
Ve gözlerinden anneme benzettiğim bir kadına
Belki adı Sarya
Belki özgürlük
Belki rüyalarımdaki esmer tanrıça
Ve sarılamayışımdan çağladıkça bulutlarım
Her cumartesi kadar ıssızlaşırım
Yine de umut var usta
Yine de güneş
Yine de bir yerlerde bizim için kavgasını kutsayan bir asi var
Verne'den öğrendiklerimiz var cep boyu sarı hikayelerde
Ve hiç güldüremedi beni Cervantes
Öğretti...
Yaşamı umutla kucaklatmayı
...
Daldım başucunda satırların
Sevgiyle her zaman