Ölürken Özür Dileyen Bir Şairi Konuşuyorum Sır Vermeyen RüzgaraŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Bir şemsiyeye çarpıp batan bir teknedeydik, eğildik
Eğildik ve iplerini çözdük..Akgün Akova Kalbim avare bu gece,Gülsüm Cengiz’in ’İzmir palmiyealtı’ sohbetlerini dinledim,sonra,’Salıncak susmaları’ndan mütavazi mektuplarını..Üzerinde tel örgüler,sağında solunda işgal edilmiş delik deşik korkularda şiiri ve günce’yi dinlemek nasıldır bilir misin?..Bir yanımızı hep susarak mı varediyoruz dersin?.. Bu gece kalbim Akova’nın Çiğli denemelerindeki kadar avare.. Bu mevsimde savruk bir rüzgar Akova’nın teknesine fırlatıp atıyor beni..Berrin Taş’ın ’İnsan kokusunu toplamaya geleceğim’ notlarıyla yürüdüm gündüzün hüznüne.. İzlerim,gel-gitlerim,kuşkularım,sendeki mavi,bendeki telaş, bir aynada Taksim..Cihangir’den son kez bakıyorum şehre bu gece.. Şu an dilime dolanan şarkıları tariflesem kusursuz filmler kıskanır.. Yoldum,yolcuydum fakat bir süreliğine hiçbir yerin yolcususundur nasılsa.. İçimdeki ses ’Haydi çabuk gidelim’ diyor,oysa giderken bıraktıklarım buruk karşılayacak beni,bilmiyor..Her zaman olduğu gibi; ’Dayan’ diye fısıldadım iç sesime..Dayan!,her gidiş eksiltmesin bizi, nasılsa her gelişim pamuk şekeri çocukluğuma.. Ölürken özür dileyen bir şairi konuşuyorum sır vermeyen rüzgara.. Kurmaca bir öyküde durup dururken katil yaratıp cinayeti üstlenmiyorum.. Sonra genç bir adamın dramına empati arıyorum..Bir nevi intikam alıyorum şiirsel öyküden..Kaba ve aceleci adama sürekli olarak kahve yapan genç kadını düşündükçe;Siz olsaydınız ne yapardınız?.. Her akşam eve gelirken posta kutusuna bakıyorum,ne geleni var ne gideni..Kimi zaman göz göze gelmemek için başım önde geçiyorum yanından.. Duygularımın Postacısı olmayan zamana sevinmesi trajediye dönüşüyor.. Mektupsuz kaldığım günden beri neler geldi başıma.. Sen hiç uzun,upuzun sustun mu diyordu Japrisot.. Ya sustuk,ya erken söyledik..Bundan mıdır eksik kalışı sözcüklerimizin?.. Ya da geç kalmışızdır söylemek için.. Sustuğumuz sözcüklerimiz dalında meyveydi diyelim.. Henüz olgunlaşmamış,tutup kopardık gömgök meyvemizi.. Bazı öyküler hayatın uçurumunu resmediyor.. Beni anlıyor musun?..Hayat bir ırmağın en gür yeri gibi akmıyor anlayacağın. Bir kumbarada bozuklukları biriktirir gibi,içine atıyor musun sen de?.. Hadi,utanma,deki düşlerimizden çok düşüncelerimiz buluşur içimizde.. Ve şimdi oturup sustuklarınla öyle bir yoğunlaş ki,öyle terlesin tenin.. Hafif şiddetli sorulara keskin cevaplar olur Cumartesi.. Göğün çatısında bulunduğunu varsaydığım yıldızlar görünmez olmuşlar bugece.. Geceye bağımsızlığımı ilan ettim az evel..Sorma,kalbim avare bugece.. En ’tehlikeli’ sokaklarını dolaşacağım şehrin.. Gün doğana kadar sırılsıklam yıkasın istiyorum beni yağmur.. Azılı düşlerimle gecenin öfkesini tatlıya bağladım.. Kalbim avare bugece..Görüyorum,duyuyorum,yaşıyorum.. Bir şiir,bir iç çekim,bir rezervasyonsuz bilet aldım üstüme.. Yıldız yoksa dışarı çıkma uğursuzluk derler,güneşi döküp göğün üstüne içimdeki dünyayı armağan edeceğim.. Eylemin koynunda cesaretin odaklanamaz bir yönü olmalı.. 18 Nisan 7 Haziran Cumartesi.14..
-Şiir,bir çocuğun pencerede dersini aksatan merak
Mektup,şiirine koşamayan iki açılı makas- Dalgakıranların ötesini seyrediyordum yüzeyde tek bir tekne bile yok bir birleriyle oynaşan kırmızı ışıklar çarpıyordu gözüme terkedilmiş bu şehirde kim bilir neler olacak neler gelecekti başıma ah bu hüzün nasılda tanıdıktı bana gözlerimi sım sıkı kapamıştım belki daha az hasarla atlatırım diye martıların çığlıkları tedirginliğimi bastırmaya yetmiyordu kırılgan yanlarımı özenle sarıp çapasını yalnızca denizin genzine batıran gemiye asıyordum laciverd akşamı Yanaklarında yağmura değmiş su zerrecikleri saçlarında zeytin tanecikleri ellerinde şehirlerarası kederler durur rüzgar bile yaralar artık kalbimizi rüzgar,öykünün sonunu getirip bırakır masadaki kokulu kağıtlara kötü şiirler gibi buruşturup atarsın düşlerini evinden sokağa bir tünel kazıyarak çıkmak için çabalarsın kimselere görünmemektir maksat dışarıya taşacak bir görüntü sonundur aynalar çileden çıkmaz artık bu anda ’Beklemek’ ve ’Gelmek’ literatürde paranteze alınmıştır artık haritaları çileden çıkaracak hiçbir sevinç kalmaz valizinde kendi kazdığın tünele bir çift karanfil,kocaman bir çığlık düşer ötelerden güneşin sofrasından, kurtların sofrasına bir kayıp adı yazılır tarihe yayılmacı bir öykü kaplamış her yanımızı, bu öyle bir yayılmacı öykü ki, sonsuz hücreli bir ezoterik durum yaşamak için kötü bir zaman her öykü çözümlemeyi bekliyor hayatı dolaysız anlatma sanatı bizzat hayatın kendisini anlatmakla yükümlü gelde bunu yağmurun içinde büyümüş bir öyküye anlat yaşamak için kötü bir zaman,fakat şiir ruhta bir devrim hala -tregedyalarımla bir iç hesaplaşma hali- Öykünün Sadakati Bir Mevsim Meselesi artık hiçkimseler öyküye şiir düşmüyor biliyor musun iki duygu arasında sıkışmış gibiyim insanın kendi kendisini izlemesi tuhaf bir şey anlatım bozukluğunu kekeme bir figürana verirken yere düşen replikleri topluyorum ezberimde Su’ya dair öyle çok mısralar varki çünkü merak etme düşlerimi sım sıkı tutup çenemi kaplı tutacağım hiç bir anı bırakmayacağım ardımda bütün öykülerim serin bir rüzgarın avuçlarında Sana açılan pencere -tregedyalarımla bir iç kurtuluş hali- İçimdekileri kesintisiz yazabilseydim çekinmeden,hemen ölürdüm.. |
Var olun hep!