ŞİİR PENCERESİNDEKİ ÇOCUK
/kağıda yazılmamış her söz, bir çocuğun yüreğinden açan çiçektir/
uçtu… uçtu… kanatları kağıttan bir uçak uçtu, pencerenin açık kanadından sarı teneke kutularda rengine gebe, sardunyaların arasından rüzgarı öyle esti ki, bütün perdeler savruldu… elinden uçağını uçuran çocuk, pencereye koştu bir heyecanla öylece baktı arkasından, gözlerinde mutluluk adında iki damla o iki damla ki düşünce teneke kutulara, çiçekler renk doğurdu çocuk coşkuyla çırptı ellerini, işte ilk şiirine ilk dize yazılıyordu. . . Kafdağı… Kafdağı… çocuk alnını cama dayadı, uçağın izinden ayırmadan gözlerini masalların olmazsa olmazı o dağa doğru, süzülüşü ne güzeldi ama birden mavinin yerini, siyah bulutlar aldı… ve nasıl olduysa bir dev, yasak gölgesiyle kapladı gökyüzünü korku, çiçeklerin rengini ve çocuğun bakışlarının örttü üstünü hiç kimse görmedi, mitralyözler çizildiğini uçağın kanatlarına ve dev tetiğe dokununca, şiir dönüverdi acıya yakılan bir ağıta. . . ve umut… ve umut… pencereden sızan iki görünmez haydut, girdi çocuğun iki koluna ve içlerinden en çok demir parmaklık gibi olanı, fısıldadı kulağına sen şiir yazan çocuk, o umudu unut… perdenin çiçek desenlerinin yerini aldı, paslı demir parmaklıklar ama öyle güzel sakladı ki, üzerine hiçbir şey yazılmamış kağıtlar gökyüzünün ve denizin mavisini ve doğmamış rengini çiçeklerin inadına Kafdağı’nın arkasına saklı devlerin ve inadına hücrelerin. . . yarın… yarın… yeni bahara ait dalların, bildiği için açacak çiçeklerinin olduğunu zindanda da doğmuş olsa çocukları, asla unutmayacaklar umudu karnı her zaman burnunda, güneş saçlı o aşkın… şimdi sen bırak yüreğini bir denizin dalgalarına, bırak ki ıslansın elinde tertemiz kağıdıyla pencereden o çocuk, sana elini sallasın sonra kağıttan bir kayık gelir seni almak için, dalgalar arasından saçında güneş her renkte bin çiçek olur, taşar hücre duvarlarından. /korkutan da zaten çiçek değil, eğer varsa denilen çiçeğin dikenidir/ Cevat Çeştepe |