Sonsuzluk Kıskanır Seni
Sonsuzluk Kıskanır Seni
bir yalandı ağız tatlarımız gibi ilk yaz fırtınalarının sırrına bir uçurtmalar varırmış bizse mahzunluğumuzla üstünü örtmüşüz hep meğer dilbaz sevdalarımızın uçuculuğunun en küçüğünden en büyüğüne ölümsüz sandığımıza kadar insan sevdalandıkça lekelenirmiş kopan takvim yapraklarına dost hüzünlerle şimdi ne küçükken uğunduğumuz renkli taşlarımız ne gözlerimizi kumrular gibi yollara çakıp bekleştiğimiz o en tatlı umudumuzun çıkıvermesi köşeden gözlerimizin içine gülerek toprağın en gevrek kokusuyla konuğu olmak için emeğin yontusu bir kara sevdanın... ümidim olmasa taşır mıyım kızgın nehirlerimi gözlerime sen ki nehirlerimin birleştiği deniz sen ki boğazımda düğümlenen siyah gelincik sen ki yarına kaygısız evleri özleten güzelliksin... bıldırcın sürüleri gibi gel doldur bütün takvimlerimi fırsat vermeyelim zamana yalnızlıklarımız da sevişsin yatağında tutkularımızın... beni unutman bile öyle güzel ki keşfedilmemiş acılar çektim ve bana sadece ikimizin bildiği şarkılar söyle sana acılarımla eşlik edeyim ruhum boydanboya portakal çiçeği kokulu nefesinle sevişsin beni o anki halimle değil anılarımla ve geleceğimle al içine düşlerinin... aklımdasın sonsuzluk kıskanır seni düşünme ayracımı... Kağan İşçen |