serap
kanatsız düşlerimin bordasına
bir kuş konar türkuaz dövüşken yırtıcı kızıl gözlü sonbahar akşamlarında efkarımı / kahırlarımı yüklerim taşra şaraplarına turunç ay yükseldikçe üstümden ikindi güneşi gibi hırçın kin besler gözlerim çiçeklere canım deniz tadında bir asya kadını bile istemez ansızın kökünden koparılmış dala dönerim karamel türküler döşenir dilime döşümde buğday başaklarının kokusu terk edeli çok oldu güvercinlerimi kadınımı bir kediyi sevmeyi kadre kadre düştükçe şarap damarlarıma dilinin kemiğine imrenirim gandi’nin tuzla ovulmuş yaşamına madiba ‘nın* kızıl gözlü sonbahar akşamlarında karaya vuran şuursuzluğum kapkara kaosta dağılan hücrelerim ‘’düşünceye sığmayan Tanrı’yı ‘’düşündükçe sallanır kalbim uçurtma gibi uçsuz bucaksız göğe serabı bulurum şişenin dibine vurdukça gönül gençyılmaz * nelson mandela |