GÜNLÜĞÜMDE AKREP İZLERİ
o veda saatinde, günlüğümün son satırına yazdıklarımı okuyorum
“şimdi güle-güle git canım güle-güle, ama bir gün mutlaka, yeniden görüşmek üzere” . . . sonra biriktirdiğim çok şeyi, beynimin senden emanet hücresinde unutursam eğer söyleyebilmek için, yeniden görüştüğümüzde. yahu filanca vardı hani, ölüvermiş aniden, hiç ölecek adam mıydı diye ya da falancayı gördüm geçen gün, oturup iki kadeh içtik bir yerlerde hatırladın mı perdesi hiç açılmaz o pencerenin, her zaman taze çiçeğini düşüp bin parça olmuş yere, bir fırtına kopunca geçen günlerin birinde işte hepsi böyle şeyler canımın içi, işte böyle. . . bir de, ne kadar sevişmediklerimiz varsa, hepsini topladığımı yataktan ve yolladığımı günaydınsız tüm sabahlarımıza, bir gün bile aksatmadan sahi, ateşte hiç bırakmadım biliyor musun, suyu azalan çaydanlığımızı bunu da saklamışım hücrenin dem köşesine, söylemek için unutmadan ve buna benzer daha bir sürü şey, havadan-sudan. . . memleket hallerini de yığmışım bir köşeye, baktım da neler yazılı neler ama hepsi aynı hamam içinde aynı tas, o bildik yürek sıkan cendereler ki bunlar her sabahımızın, en erken ve acılı karanlıkları olmadı mı bizim yaşarken alışmış görünsek bile, bu hallerden az bıçak yemedi yürekler gene aynı teselli olsun, geçer canımın içi bunlar da geçer. . . baharları öldüren zemheri ayazlarının, kuş sesleriyle hiç barışmadığını kuraklar buharlaştırıp uçurunca yazları, mavinin de anlamı kalmadığını yapıştırıp asmışım duvarıma, yelkovanı darağacında çakılı bir saat gibi ve akreple kalarak baş-başa, beklemişim zehir gibi ensemden sokmasını yani bil diye söylüyorum, bilsem de gözyaşın olacağını. . . işte senden sonrasında hepsi bu, nelerden yandım, nerelerde dondum asla bilmeyeceğin tek şey ise, gidişini izlerken çoktan ölmüş olduğum. . . . o veda saatinde, günlüğümün son satırına yazdıklarımı okuyorum “şimdi güle-güle git canım, güle-güle, ama geldiğinde beni bulamazsan sakın üzülme” Cevat Çeştepe |