yağmur alışmadan bu şehre
.
sardığında geceyi kırmızı yangınlar sızladıkça avuntu alevleri yandığımızın adıydı ve nabzında atan şiirli çarpıntılar savaşçı sabahların göğsünde uyanılan her günün ertesi ışık ve gölge oyunuydu yüzüm sınarken ruhu- zaman ve aşk gözlerinde gördüm ölümsüzlüğü siyahtan düşen renklerle boğum boğum son soluğum ve sakın ağlama ismi yüreğime yazılan sen kokan şehrin iklimi keşfedilmeden soluğunda sarıl bana sarıl ki dursun saatler nasıl olsa kırıktı aynalar kanayan yanlarımız zehirlese de bizi unutma ki damarlarımız açıktı hayatın nefesine fırtınalı bir havada okyanus köpükleri arasında özgürlüğün tadını aldıkça dudaklar zirveler asi köleliklerindeyken avuçlarımın arasında bana sunulan aldanışların kök saldığı uçurumlar ve vurulmuş uçurtmalar vardı gökyüzümde güzel karanlık hapishanede bir başkaldırı suskun bekleyişlerin resmedildiği duvarlar arasında sanrılarla sarılı çığlık çığlığa gerçekler hatırlanamayan rüyalardı bilinmezlik ve yokluk anahtarı düştüğünde ellerimize varlık kolay değildi kayıp kapılar ardında ne çok kaldık sessiz savaşlarımız ortasında içmeli şimdi aynı kadehten beyaz bulutları son yolcusu değilken bu yolun yağmur alışmadan bu şehre mazgallara saklanmalı anılar |