yokuş
yokuşu yuvarladı üstüne
kapattı kulakları perdesini gözleri iyi duyuyordu gözlerini aşk dolambacı severdi dolandı şakıyan yüreği peltekleşti topladı pelte pelte dökülen harfleri -gelmese de işine - yokuştu yuvarlanan üstüne yaralarını uzun uzun kinle cilaladı bir iki gözyaşı çekiştirdi yüzünü içinde kopan dalların sesiyle irkildi köklerinde dayanılmaz ipince bir sızı zoraki taşıdı kendini kedinin patilerinde adımladı yaşamı geçmişin hangi demini yoğuruyordu avuçlarında şimdi -günler mi geçiyordu yoksa o mu geçiyordu günlerden- bir de sevdiği vardı kehribar saçlı bal akardı gözlerinden kanıksadığı nergis biten teni ‘‘yarım limon gibi memeleri’’ ama kaçtı sevdiği dağa kaçtı ‘‘dağ nerde yandı bitti kül oldu’’ şimdi oltanın ucunda salınandı denize... gönül gençyılmaz |
biz mi geçiyoruz günlerden-
...
her ikiside galiba.
çünkü ne günler duruyor ne de biz.
tebrikler.