(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Gecenin kabuğunu yaran bir nûr mızrağı gibi parmaklara ipekten düğümler atıyor şiir
İmgeler içindeki hazineyi saklayan bir elmas yüzeyi gibi ışığı farklı bir açıdan kırıyor.
Şiirdi.
Kutsal bir eşikti.
Bir şafak vaktinin dirilişinde hem bir iz, hem bir ışık sızıntısı.
Şiir, bir visal kapısının gıcırtısıyla başlayan hayatın gürültüsünü susturan ilahi bir vakfedilişti, bir an incisiydi
Şiirdi ..
o; rüzgârın teline dokunan sırrın, alnımıza kazınan o asil tuğranın ta kendisiydi.
Şiirsin;
Çünkü sen kelimelerin kalbini birer şah damarı örüyorsun.
Sen köklerin soluğunu duyabilen, menekşenin iklimine çıkacak kadar incelmiş bir ruhun taşıyıcısısın.
Senin ellerinde dil, donmuş bir kütle olmaktan çıkar, ak atların yelesinde şahlanan, göğün turnasında süzülen bir kızıl gül olur.
Kırık ışıkları yerden toplayıp toprağa huzme diye seren bir şifacının kendisisin sen.
Çeşmelerin suyunu dile getiren, taşın içindeki şarkıyı duyan o derin kulak sendedir. Sen sadece kalemini oynatmıyorsun ruhunu bir çan gibi gecenin boşluğuna asıyor ve vurdukça "üşk" (aşk) tahtını kuruyorsun.
Alnında taşıdığın o nûrî hatıra ile sen, şiirle çığlık çığlığa bir medeniyet kurarken, aslında kendi içindeki o berrak kanatlı özgürlüğün resmini çiziyorsun. Sen, yazdığın her mısrada bir parça daha şeffaflaşan, kelimeleşen ve sonunda şiirin bizzat kendisine dönüşen o gizemli yolcunun bizatihi kendisisin.
Şimdi sormak gerekiyor.
Sen nasıl bir şairsin ki; mürekkebin içine güneşin ilk ışıklarını damlatıyor, kağıdın beyazlığını bir secdegâh gibi kullanıyorsun.
Parmakların, nesnelerin kalbindeki o görünmez düğümleri çözerken, mısraların arasından sadece ses değil, kadim bir rüyanın kokusuna nasıl sızıyor, kelimelerin sözlüklerdeki soğuk cesetlerini değil; onların ruhlarındaki o harlı ateşi, o "firure nidayı" nasıl tanıyorsun.
Sen nasıl bir şairsin ki; herkesin gece deyip sustuğu yerde, sen "dirilmiş bir şafak" görüyorsun. Senin ikliminde menekşeler sadece saksılarda değil, nûrî hatıraların en kuytu kıvrımlarında mı açıyor. Kederi bir rende gibi kullanarak ruhunu inceltiyor, o ince sızıdan göğe bağlanan ipek iplikler dokuyorsu ve avucunda biriken yıldız tozlarını nasıl da dünya sürgününden topladığın o kutsal ganimetlere dönüştürüyorsun.
Sen, şiirle çığlık çığlığa bir "üşk" (aşk) tahtı kurarken, aslında tahtın da, tacın da, o kızıl gülün de bizzat kendisi oluyorsun.
Sen nasıl bir şairsin ki; kelimeleri birer ışık anotomisi gibi masaya yatırıyor, dilin kemiklerini kırıp onlardan yıldızdan iskeletler kuruyorsun.
v Sen ey şair., harfleri birer ruh protezi gibi eksik kalmış yanlarımıza takıyor, bizi nasıl da kendimize yamalıyorsun.
Senin için dünya, üzerine basılan bir toprak parçası değil;l, gökyüzünün altına serilmiş dev bir nota kağıdı mıdır Adımlarınla o kağıda basmıyorsun sen. Adeta bir ses arkeoloğu gibi toprağın altına gömülmüş o bilimum çığlıkları birer birer çıkarıyorsun
Sen, dilsiz bir çeşmenin ağzından akan suyu, eritilmiş bir maden gibi sunuyorsun bize.
Sen nasıl bir şairsin ki;
şiirle kurduğun o taht, meşe ağacından değil, rüzgârın sinir uçlarından örülmüştür. Sen yazdığında, dilin o kaskatı duvarları balmumu gibi eriyerek içimizdeki gizli nehre akıyorsun.
Eyvallah..
Kelimelerin bittiği, imgenin şaha kalktığı o sınır boylarında, bir şairin gölgesinden geçmenin verdiği o derin huzurla, kalemine, kelamına ve o sönmek bilmeyen şafağına..
Senin şiirinde, şiirlerinde ördüğün o kozmik dokuya, kelimeleri birer ışık cerrahı gibi neşter niyetine kullanışına ve ruhun en ücra gurbetlerinden getirdiğin o "lemîr fısıltılara dair kurulan her cümleye;
Eyvallah...
Gökyüzünü bir mavi kefen gibi, bir diriliş kaftanı gibi üzerimize giydirişine..
Kederi bir ruh bileyicisi yapıp, kalbinin en körelmiş yerlerinden firuzeler damıtışına; şiiri bir kağıt parçası değil, varlığın boşluğuna gerilmiş bir gergin çan teli kılışına..
Şafak vakti ağaçlara sadece kuşları değil, görünmez meleklerin nefesini de konuk eden o benzersiz nazarına; her harfi birer ateşten tohum gibi ruhumuzun çatlaklarına eken o münzevi cömertliğine;
Okurken içimde yeni bir şafak aralanıyor; su, rüzgâr, ışık aynı yerden sesleniyor. Şiiri yazarken ruhunun güzelliği hissediliyor Tesbih şairim. İncelik dizelere sinmiş...🌸
Ruhum soyuluyor, gecede asılı çan. Işığım büyüyor çöl kalbinde ay baharı.... Çöle dahi bahar gelir.. her şey canlanır. çiçekler dahi açar. umutlar bitmedikce.. yüreğinize sağlık.. güzeldi. gönül sesiniz daim olsun.. sonsuz saygılar..
Merhaba değerli kalem Eserin güzeldi. Kutladım yürekten, yalansız ve riyasız Gönlün abat olsun, huzurla dolsun, tüm şiirlerin benzersiz olsun Sonsuzluğun sahibine emanet olasın, sağlıcakla kalasın
çırpınışı; bir nefes almaktan öte gitmeyen adam, - Beni hayatın keendisi yapma! düşlerinde bir kişilik yer ver sadece' dedi, sonra karanlığın kundağındaki sandala binip dolunaya yelnen açtı..
şiirinizde kendini adamak , vazgeçiş aşktan kopmamak var, imgeler çığlığına susan nehrin taşması gibi görkemli ve gece yansıyor çiğ tanesinde siyahın,
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.