8
Yorum
44
Beğeni
5,0
Puan
667
Okunma
Beklenen,
bekleyenin gölgesine gizlendi.
O beyazlık
kıyıya hiç varmamış bir sessizlikti.
Belleğin derininde uyuyan
solgun ev yankıları,
göğsünde dalga taşıyan sendin.
Ben
omzumda bir kırılmanın esintisiyle
boşluklara şiir bıraktım.
Gökyüzünü
kendimden soyarken,
ellerimde ne izi kaldı
ne serinliği.
Seni,
yankısız bir sessizlikte sevdim.
Geride,
izini bırakan bir sızıydı—
gözlerin her uyandığında
içimdeki gece çözülürdü.
Sabaha,
onun kendini bilmeyen haliyle yürüdüm;
saklı bahçeler,
çatlamış aynalar eşlik etti adımlarımıza.
Rengini unutan çiçekler ürperirdi,
ve balkonlardan sarkan karanlık
tenimize değmeden geçerdi.
Sevgiyi,
güz yapraklarının toprağa dönüşünü anlatan
bir şiir gibi dinledik.
Çünkü sevgi,
dağılmayı göze alan
tek bütünlüktür.
Seni,
anın içinde kopan bir çığlık gibi sevdim.
Kendimden taşan yalnızlıkla
çözülerek kendime gömüldüm.
İçimde saklı bir düş,
sessizliğin derinliğinde yankılanan.
Şehirler kırılmadı,
rüzgâr yönünü yitirdi,
başka bir yerden giyindi.
Tüm seslerin üstüne
bir kat sessizlik örtüldü.
Dağların bağrında susmak,
eski bir dilde unutulmuş konuşmaydı.
Gel,
kendi içimizden geçip gitmeye,
sadece yarısı kalmış bir kelimenin bıraktığı izlekten,
birkaç düş parçası alıp yürüyelim.
Gel,
bizde kalan gece,
bir gölgeden sızdı içimize.
Çatlak şehirlerin içi,
yitik yıldızların sarsıntısında titriyor.
Cümleler usulca büküldü belki.
Seni,
bir fırtınanın ortasında, yıkıma teslim olurcasına sevdim.
Şimdi seninle dokunmadan yürünmüş
bir uzaklık kadar sessizim.
Çünkü bazı sesler,
gelmeden önce kendini içimizde fısıldar.
5.0
100% (17)