kırıkçıkıkçımeğer kaç yerinden ve kaynamadıkça yeniden ve ne çok kırılmış kollarımız -kanatlarınızı da eklersen sömürgensin gökyüzüne yaptın zaten. acıklı bir maviyle bakışı ondan. şiirine bari bunu yapma!- için için hislenen hislendikçe mevsim gözetmeden hiddet giydirdiğimiz işte o sebeple terli o sebeple yerli yerli yersiz hatta kimi zaman tamamen yaban kaç kat yen kalmış içerilerimizin şah damarına en yakın civarında iyi bak orası yangın sonrası is parmağınla yaz göreceksin şiir beyaz kalacak. etrafı kara. ne vakit bu kadar vuslat biriktirmişiz sarılmadığımız vurmadığımız kaç kurşun say say bitmez ve vurulup vurulup ne hikmetse bir türlü ölmediğimiz -diğerlerinin kovanları hep daha soğuk olur diğerlerinin kurşunları niyeyse hep daha gri daha iri- ağlamadığımız kaç damla yağmur daha doymadık toprak gibiyiz mübarek mübarek topraklar gibiyiz ve ah ne vakit bunca felaket habercisi kahkaha! - maskenin ipi sıktı mıydı pabucun sert derisinin vuruşu gibi bir iz iki sancılı ayak ve eğreti bir yürüyüş bırakır ensenden başlayıp göz altı çizgilerinden denizlere çıkan bütün o dar yollarda. unutma- meğer ne çok unutmuşuz evden çıkarken uyuttuğumuz umut bebeklerini dönünce uyandırıp doyurmayı ve gurur bebeklerini meğer meğer ne çok büyütmüşüz -adam olmuşlar- elleri kalem tutuyor elleri ekmek tutuyor elleri nasır tutuyor elleri hasır hırkalar gibi acıtıyor sırtımızı ortalıklarda dik dik salınışımız biraz da bundan oysa ortanca olanının gölgeyi sevişi bakamayışı çıplak gözle güneşin gözbebeğine biraz da bundan içimizdeki çiçeklerin iyi bak orası saksı dibi parmağınla kaz göreceksin bir şiir kalacak yeşil. etrafı yalan. sizinkiler de çocukken doktor yerine kırık çıkıkçıya mı götürürdü daha çocukken kırılmış kollarınızı? JD |
baki selam, sevgi ve saygımla.