SEN SADECE GEÇERDİN
Yüreğimi yasladığım paslı balkon demirleri iz bıraktı her yaslandığımda.
Ağırlığını taşıyamadığım platonik sevdamla kalakaldım evimin açık hücre balkonunda. Günde 2 vakit geçerdin önümden. Her geçişinde yüreğim asansör boşluğundan, uçurumlardan yuvarlanır gibi yuvarlanırdı. Ve her defasında, bir kırık daha alırdı aşk hastası yüreğim. ... İlkin sabah geçerdin saat 9:15’de. Ellerin ceplerinde, nereye gittiğinden emin. Sen geçerdin, göğsümde kasırgalar kopardı. fırtınalar, yeller eserdi. insanlar şaşkın, insanlar korkak... Çatılar uçardı, iri kökleriyle ağaçlar devrilirdi yollara. sonra, sonra güneş doğar ve alev alev yakardı... Oysa sen sadece geçerdin. ... Çaresiz pusardım bir kuytuya ve kaldırım taşlarını saymaya başlardım. Yüreğim ikinci geçişinin heyecanına gebe. Dolu dizgin koşsun isterdim zaman. Akmazdı halbuki, hantal hantal sallanır dururdu yelkovanda. Her şey kristal keskinliğinde dokunurdu gözlerime, tenime ve yüreğime. Sıkardı anlamsızca ve yorardı umarsızca. Zaman, dönmeyen akrep ve yelkovanda hapsolmuşçasına geceyi vururdu pencereme. ... Son kez geçerdin. Saat geceyarısı. Sokak lambasının loş ışığı vururdu göz bebeklerine. Gözlerinde yıldızlar parlardı. Önce usul usul sessizlik inerdi sokağa. Gecenin sahipleri kulak kabartırdı ayak seslerine. Sen geçerdin, gözün bir sonraki dönemeçte. Üzerine dökülen yıldızların parlaklığıyla ve ışıldayan gecenin koyu karasıyla... Geçerdin! Sen geçerken, çığlık çığlığa bağırırdı yıldızlar. Biraz daha büyürdü ay. Gece büyüsünü yayardı susmuş bacaların dinginliğine. Zaman saatini şaşar, en sevdiğim kitabın kahramanı sen olurdun. Oysa, oysa sen sadece geçerdin ... |