Oysa
en yükseğinden alçaldım köprünün
martı kanatlarım değdi suya denize nereden baksam akşamdı duyulmuyordu cıvıltılı çocuk sesleri kapısı örtük evlerin önünde ellerini örmüyordu kadın oysa ayaklarının altındaydı mavi tüllü gökyüzü çiçekli bahçelerinde esamesi okunmuyordu gerilerde söndürülemeyen yıldızının yanmayı sürdürürken flu görüntün bir yerde cehennem zebanileri yakıyordu ateşini başımızın üstünde kuruyorlardı sarayını hangi taraftan baksak yüzümüze ziyandaydık birilerinin önünde defterimizin sayfaları sonuna kadar açık istedikleri renge boyuyorlardı istedikleri günleri susup, sustuğumuzu bilmiyorduk kayıp gidimlerde kayboluyorduk yarına umutsuz ne vereceğinden dünya salyalı adamların elinden çıkanları gördükçe bir ateş yaksak dedik denizin ötesinde güneş rengine boyasak ovayı bir yanda ışısa Anıtkabir bir tarafta biz AYSA ANKARA! nasıl bir sınavdaydık bakışlarımız dalıyordu denizi yutan yıldıza yapılmıştı kara taşlardan çocuklar atıyordu sapanlarından! sapanın ucunda değilmiş özgürlük kardeşin kardeşe düşürüldüğü yerde ay gönlünce doğmazmış ateşe verilirmiş güneş izin verilirmiş sonra yarım yamalak sunmasına ışıklarını!... 10. 11. 2014 / Nazik Gülünay |