Dem Vuralım Dünya'nın Köhneliğine
Yüksek bakışlı eklemsiz bir göğün boğuşmaları yüreğim
İnceden kıymetsiz bir bulut sıkar gibi yağmurun acısı Devir güvertesine mürekkep damlayanların galiba Yazmak eskisi kadar ölümle yüzleşmek değil sanki Eli kalem tutanların şair olmasına gerek yok Dili tutanların şairliğiyle yetinirdik biz Dem vurduk sayalım edebiyatın köhneliğine Bildiğimizden Duyduğumuzdan değil Dumura uğrayışımızdan belki Şimdi evveline geçebiliriz aşkın Kıyametin emzirildiği Kahrını lütfüne demleyip Sofrasına ilk nizamın Elma yanaklı çocuklarını oturduğumuz diyarlara Korunaklı evlerimizin Dokunaklı çizgilere dönüşmesine müsaade artık Sabah kalkın Ve içinden gökyüzünün geçtiği horlanmış bir karanlığa bakın Gökte aramaktan bıkmadığımız mavilikleri gömdüğümüz yerdir orası Ve emsali görünmeyen karanlıkların içliğimizle hiçliğimize bulaştığı Zaman dirlik vaktiyle gelir her daim Bir postacı kıvraklıyla Gelmesi beklenen gitmesi eklenen düşlere Benden sakladığınız devrik cümleleriniz olmasın Olmasın ki yeryüzü boş kalmasın Artık sayfası serpilmiş eylüllerin kıvrımları olan Bir iklime giriyor halimiz Yanına aldığı fotoğrafların Çığlıklarıyla hüzün kentleri inşa ediyor Üç beş saklambaç oynayan insan var Görünmeden büyüyen Büyüdükçe yürüyen Biliyorum, Kimi gamzelere saklanmış Kimi sert kabuklu cevizlere ram olmuş Dünya yorgun olmanı diliyorum Arsızlığının bir nedeni olmalı Yoksa Serçeler artık göç etmiyor yeniden doğmanın buyruklarına Eskisi kadar kar beyaz görünmüyor Ve yağmurlar karıncalanmış topraklara deva bulmuyor Ne desem bilemezdim Her şeyin küstüğü insanın kustuğu bir dünya da |