Ayrık otları etrafımızı sarmasa
Arıyor mu gözlerim?
Bülbüllerin dahi medhini kıskandığı, Bir gün doğuşu masumluğunda şakımalarını... Hani toza toprağa bulanmış bir yaprak, Ansızın serilir ya altına, Başlarsın uçmaya, Rüzgarın fısıltısında. Kim bilir? Hangi masalın koynunda? Şaşkın, Ve mahcup bir edayla, Seyreylesem o an güzel yüzünü. Seyreylesem rüyamda, Bilmem ki, hangi diyarda... Çiçeklerin, Taç olup saçlarına konmak için yarıştığı gibi, Tutunmaya çalışsa kelimelerim, Fırtınalara. Birbirlerinden önce, Varabilmek için sana. Ve... Saklansa geride kalan tüm sözcüklerim utançla. Bir düşüncelerim düşse karlar gibi gökyüzünden, Saçlarına, Kirpiklerine, Dudaklarına, O masumluğun timsali, Beni alıp götüren nazarlarına. Bir dönsem etrafında, Seyreylesem seni, Rüya rüya. Tonunu göğün tüm maviliklerinden alsa, Gözlerin. Kalmasa geceler, Ayrı bir vaktin kırılgan çıkmazlarına. Bir bir sürüklemese bizi, İki yüzlü hikayeler, Farklı zamanlara. Patikalar arınmış olsa dikenlerden, Ayrık otları etrafımızı sarmasa. Kanamasa sana yüreğim, Kızılcık şerbeti yudumlasa... Umudun hangi matemleri karaladığını bilsem müsveddelere, Aklım ardından sisli bataklıklara takılsa. Ve eğse başını hanımelleri, Benim gibi, Hazanlara, Acımasız hazanlara... |