Üveyik Sesleri
Bir de ölüm ertesi var
Ağlamaktan saygıya durup Eğlenceliği beşiğine geri dönen ninniler gibi Sade bir hazdan Kaynayan bir detayın ölü doğduğu Nefessizlikle sergilediğimiz bizsizlik bakışlarına Gebelendiğimiz vahşi bir ırkın tanrısı kalbimiz Ölüyorsak Bir bildiğimiz var Ve yaşandıkça silkindiklerimiz kadar yorgunuz artık Muhtelemelen Çiçekleri tatlı uykudan uyandıran nehrin gözleriyle göremedik Ağaç sandığımız dalların köklerine bulut asılmıştı oysa ki Seğirten ne varsa aşka yataklar serenlerden olduk Ah güvercin salaları Ah beyaz ırkın kan göreni Dilin kekremsi ve mavi gözünü kör etmiş Bilge sözlerle geldim kardeşlerim Yarılmış kalbe ne indiyse o sırla eleleydik Gezdik güneşin dağlardan sıyrıldığı Hayta yeşillerin sarılara galabe çaldığı Ve koynuna üveyik seslerini asan ağaçlara sırt dayadığımız diyarlar gördük yaşamaktasın güzelsin bilirim bilesin ki döllendikten sonra kucaklaşacaksın ve teninde üşürsen mevsimin sonu değil bu gördüğün ve aşka çizdiğin le kalacak eski yayla izleri bir tabloya bakmadığın yıllar kadar hakkını vermiş olacak adımların Belki de Seninle gizlenebilirdik Hiç kimseyle saklanamazken Kaldır kafanı ölüler ekmeğini toplarken Yere ve göğe o kadar sevap yazıldı ki Yay gibi uçusun da unutuldu Karanfil serpercesine bakışın da |