Sen uykudaykendilimin ucundaki duaya bugün yağmur yağsın söyle göğe baba! gülüşünün eklendiği her yer toprak kokusu muhtemelen çığlıksız sürüklenir bulutlar kalabalığı sevmezdim kavgayı ve bulmacayı çaprazdan gelen kıyametler de benim değil hep dik yokuştur yolum... saçları yok gurbet kaçışların er geç takılırım geçtiğin yerleri öperken ayağına sayfalara düşünce aşk günün kızıl boynundan akar ırmak... aklını ellerimle avuçlarken dökülen yaprakları toplarım bir bir... duvarda yeşil bir kent felç eder karanlığı sol yanımda üşümüşlüğün yüzüm/yüzün gibi lekesiz ve taze boşluklardan sızıyorum ruhuna içinin mavisinde okyanus götür beni sevdanın ucuna yalnızlık intihar etsin kabarsın sulanmayan çiçekler... gölgene gizlenen bu şiir sana dargın da değilim oysa kanamalı bir düşe yastığının altında saklı başın bahçende uzayan dallara rengarenk çaputlar bağladım kırlangıç sürüleri ses attı uykudayken sen... gittiğimi biliyorsun geldiğimi sonra sonra giderek yaşlandığımı ne çok sır vermişim sana dilimin ucundaki duaya bugün yağmur yağsın söyle göğe aşk... .... |
Kendi sırrına yabancı kalmıştır insan...
Kimi uyku vardır kısa ama çok uzun yıllarca yıllarca gibi sükun...
Uyanacağız kendi sırrımıza bir gün...
Ne ki bu fani aleme göre ölümdür onun adı, bî gûn...
İki alemde seyreyler yek diğerini biri hatun kişi...
Sırra erer etmez sual, karar kılar er kişi...
Bin yıl aynadan seyreder güzellik içinde kalır kişi...
Çok saygımla.