Açık pencerezihnin sarkaçlarıyla atlanmış yoksul akşamüstleri elinde ışıksız odaların sandık bayırları ve yüzünü bıraktığı sular.. isli düş çayırları rüzgarın delisizliğiyle tozlanmış uçurum kızgın avuçların âzede efsunları zinharlarken kendini kırılgan kırığın dilindeki karaya son kez oyalanıyor cam kesiği çocukluğuma usulca.. usulca d/üşüyorum dudaklarımı iklimsizliğin çadırı göğsümden göç eden omuzları hüzün terziliğiyle kıvırıp gölgesiz tarihlere uzunca seren uyuşup birbirine giren ne varsa susmaya mıhlanan - elimde açık pencere- gün o’dur ki saat uykusuyla konaklayan fırtına tohumu gece dolu ruhla dilleşen ki, anlatabilsem kar’lara kendiyle barışık zamanı şuramın kuşları havalanır heceler sesimi yeryüzü güçlü olmak değil yıldız tepelerine yüreğimle bakmayı ve taramayı saçlarını umudun sabrın kızıl adımları karanlığı süslerken buğulu bir secdeyle tembihliyorum içimden geçen yolun konuşkan kuşunu en yükseğe... .... |
dünyaya açılan büyük pencerelere gerek yok, tek başına penceresin.