bir ses atsamsaksıda tomurcuk olmayı bekledi ellerimde yıllarca boy atan hüzün gemileri kafese hapsetmek gibiydi gözyaşı annem kısaldı diyordu duman rengi otlara ben de ayyaş gün yağmurunu doğururken bayıldı... karanlığın dişleri parladıkça yolculuklarda her otobüsten bir duvar indi ölüme anılar belini doğrulttukça yıkımın küçücük kaldı insanlar ki bir çocuğun dudaklarına nasıl atarım hüzün eski birşeyler var karıncaların ağzında sessizce sürüklenen yalnızlıktan bahsediyor kent gecenin boğazında ağaçların fısıltısında gezinen ay pencerelere gökyüzünü asmıyor gitgide donuyor sabahların kanadında kelebekler içimizde küçülen ışığı görüyorum düşlediğim gülleri nasılda masum bir romanın yanık sayfası... geceye uyanan tarlalarda sakalları adamların unutulan parçalara dahil bu yüzden bıçak yarığı kimsesizlik bağırıyor trenlerden tutabilsem pıhtılaşmış saatleri cebine koyacağım zamanı sessizlik yalıyor güneşi güneşi yukarıdaki kıyılar birbirine giriyor kökler siyah aynalarda dans ediyor yalnızlık dalgalarla başkaları yok mu toplasa masalımı kıvırcık saçlarımı gün mora açılıyor koynumda baharın ensesi bir ses atsam düşer mi saksılara gemiler yıkanır mı basamaklar duruşum umuda uyanır gibi ...... |
tutabilsem pıhtılaşmış saatleri,,Bu harika sözleri siz mi yaratıyorsunuz çok merak ettim üstadım
GÜNAYDIN