Doğumsessizliğe giden düş tarihin belleğinde kök salan sabahları uyandırıyor ayın yüzünde susan sevmelerim mavi iklimle dönen uzaklar göğün dağılan sesine özlem serperken yapraksız ağaçlara dallanır ışıklar yürür gölge veren fotoğraflar dar sokaklara saatleri kaygılandıran dilsiz sonralarda görürüm bütün kuşları bilirim gece ölür sonra tüm sesler denizin kabuğunda bilirim sancılı bir doğumdur güneşin etrafında gezenler sessizliği sarıya bağlayan taze soluklar diri anıları soyar mezar omuzlarında bu yolculukta öyle çok benzeriz ki birbirimize taşlar ağıt yakar manidar bir besteyle ki elimi uzatsam en çok kum ölür ben ölürüm yersiz tohumları dinlerken beyaz hüzünde ertelenmiş yaşam yıkılır adımlarıma yalanla öpüşürüm yağmurla yatağımda ve düşürdükçe elimdeki zeytinleri zamana geceyi çok severim .... |
GÜNAYDIN