Kurşun sıcağıEli böğrümde ah’ları dövüyor gün Sefil ömrüm Anıların siyahından aldım matem Kalemimin ucunda zavallı hislerim ince bir yol Bakınca sözlerime anlayamaz beni kambur adamlar Parçalanır göğsüm Sizi her dizeden çıkarırım Ateş dansında tükenmeyen vakit başlar İçimde binlerce tekrarlar ruhumda şair uyutur Yorgunluğumu sakinleştiren denize dökerim pınarlarımı Çünkü rüzgara sokulan çocuklar benim yüzümdür Hapis durgunluğun saadetinde vurulurken nur çiçeklerim Aşkın dizinde sözün eridir sevişmelerim Yaramaz ilkbaharın tahtına çarparken kırlara yayılan hızım Heybetli kuşları ürkütürüm Ağzımda gök kırbaçlar dilimi Türlü hayaller görürken geçmiyor günler aynada Yanımda hep bir yabancı yatıyor Işığıma zehir acı dolarken Dertleniyor odamın duvar dibinde gölgeleri Yüzümü çevirip dirsek atsam güneşe Geberse çıldırasıya karanlıklar Ki Durdukça kırılıyor mor dalların salkımında bahar İhtiyar ağaçlar devriliyor üzerime sonra İrili ufaklı taşlar yaladıkça tenimi Başım öne eğilme Dışarıya yayılmasın dalgalar Anneler ölür Ve tüm küfreden sesler Sıcak bir kurşunun leşine atarken gözlerimi Kederim geceden de kara Kıvırcık saçlarım gülerken Nefesimi duyuramadığım gurbetin koynunda susmalıyım Ve yağız bir ata bindirmeliyim kalbimdeki aşkı Korkularım titrerken Köşe başı bir söğüt çeşmesinde dinlenir bedenim Sis yangınımdan kaçırdıklarım geriye dönmez Sevmelidir beni bahtım Acemi telaşlarda Bakın İnleyen bir karanlık emzirirken dakikalarımı Zincire geçirilen uykularım sarsıyor Şehirler yıkılıyor fırtınama Soğuk iliklerimde ölüm büyüyor Bilmiyorum ne yapacağım Sırtımda İstanbul ... |