KıyımÇok kalabalıktılar Çok sefil... Aklının ipiyle söküyorum dilinin sözcüklerini Geriye ne şehir kalıyor ne kaldırım Ölüyor o yokuştan inenler Ölüyor sen yokken Tutunurken gidişine Dürtüyor beni bir sızı ya Karanlık basıyor.. Ahh bu zaman Düz yolun imgesinde hatırladığımdı sen Gözlerini gözlerime çevirince vakit aralığıydı merdiven Biliyor musun Neden üşüdüm sonra Yokluğuna cılız düşen ağaçlar Günü bitirirken hemen Sancılar göçledi içimi kıyım kıyım Oysa anlatmaya başlardın susardım/ Sustuğumu konuşurdun bi güzel Ruhlaşırdık kuş ağzında karşılıklı Köşeden çıkıveren kadın başlarına inat Kuğulanırdım ya hani Duruşunu kuşanırken üzerime Nasırlı hüzünler geçti Adımı yere düşürenlerden Rüzgara asılan ezginin teli gibi titrerken Sana takılıyordum Hiç renk vermeden kalınlaşırken sesim Vermediler izin Vermediler geçişlerime yol Çok kalabalıktılar Çok sefil Üşüşenlerle üşüdüm Yanında kendimi terk’e çalan sıradanlığım Ve terkin biz olduğuna inandığım topuklarım S/aklanarak ruhumuzdaki bütüne Elinden şekeri alınmış çocuk gibi kaldığımdı Uçuklu ağızlarda yuvarlanırken kimsesizliğim Toplamayın nefesimi Yağmalarken sıraları sıra sıra ayaklar Kimdiniz Neydiniz Küf kokan soluğunuzda iki adım öteye susun Sizi rüzgara asacağım Sizi,sizi unutmuş bir şehrin saçlarına Dokunmayın duvarlarıma ruhumun O benim,o benim suskumu çözen gölge Öyle çıplak Öyle sarmaşık Öyle mavi |
O çocuklar şimdi büyüdüler...
Çok saygımla.