Yıldızlar Söndü
Yıldızlar söndü
Ağır ağır indi sabahın kokusu şehre Sağır bir çağ sürüldü geçmişe, sağır bir çığ Altında kaldı umurumdaki naif yalnızlık Geçmiş, utanç dolu insanlar düşürdü Önce kısrak şiirlere Uğultusu çelik türküler emziren düşsüzlere Tarihi sorguladı çocuklar, gözlerinde sakladıkları inançla Çiçeklerle andılar babalarını, ağladılar yıkımına acının Gök yarıldı, toprak koktu sonsuzluk Sonsuzluk ki sevdaya tutunmuş kadim hece. Yazı uçtu, söz sürüldü yurtsuzluğa Dilsiz bir nesil büyüdü avlusunda hayatın Nasırlı, çelimsiz ve masumiyetini yitirmiş Çağladı anne dilinde isyan özü Zılgıtlar kuşandı gökyüzünün sonsuz yaşı Pusulasını yitirmiş evlatlar döküldü dağlara Gözleri kör eden hikayeler çiviledi dengbejler Beşiğine umudun Yıldızlar söndü Gece, bir halkın boynuna böyle yakıştı. Aşk gündönümünde zincir sesleriyle uyandı Özgürlüğün beyaz şiiri kuşlar Mavi mavi çoğaldı şehirlerde çocuklar Hayat devam ediyor dedikleri yerde kanıyordu dizleri Umut geri döndü zalimlerden önce Büyüdü gözleri, sığmadı ufkun kızılına Kitaplar ayaklandı izan deryasının ortasında Elleri bir babanın vicdanın derin uslubu Ve yıldızlar söndü ansızın Atlara binip terk etti mevzisini dilsiz şairler Şeytanlar yine galipti Vurulmuş küçük bir bedenin büyük yalnızlığında. Acıya alışmış yüreklerden şiir içer bebeler Büyüsün de muska olsun boynunda gerçeğin Büyüsün de çoğalsın kabuğunu sıyırmış inanç Hezeyan bu iklimler, sahtekardır alimler Öç düşsün yaprağına gülün, kahrolsun solmasını bekleyenler Yandıkça gece, ağladıkça Aldatılmışlığın oltasına geldikçe deniz Toprağa dayansın yarası bulutların Ve ateşin adını kazısın Kawa, kutsal vicdanlara Şarkılar yürüsün yıldızlar üstüne Sönmesin bir göz daha savaş dinsizliğinde Yüzü çürümesin kalbimin, halkımın kan sesinde. Nedim KARDAŞ |
Sığınır ve fakat yürek alaz alaz...